Dalmıştım yine, geçen zamana hükmedemediğimden dolayı hırsımdan oturup ağlamayı seçmiş, duvardaki mutlu aile olduğumuz zamanlardan kalma fotoğraf gözümün önünde durdukça daha da içli bir şekilde ağlamaya devam etmiş, bir türlü durduramamıştım kendimi. Gençliğim, hayallerim, baba evinden çıkışım hep hatırımdaydı. Henüz küçük bir kızken hiç düşünmeden bunları yaşayabileceğimi bilemezdim ama işler böyle gitmiyormuş meğer. Rüya gibi geçmişti çocukluğum, bir gün büyümüştüm ve annem babam yanıma gelmiş, beni görücü usulü evlendirmek istemişti.
Sevdiğim adam halbuki benden kimseyle evlenmeyeceğime dair söz alıp uzaklara iş bulmaya gitmiş, sonrasında evlenmek için döneceğini ve mutlaka benim onu bekleyeceğime dair söz vermemi istemişti. Genç kız kalbim bir umutla yaşamış ama günü gelince anne babama da hayır yanıtını verememişti. Oysaki kalbimin bir diğer yarısı uzaklarda iken bu nasıl mümkün olabilirdi?
Uzun zaman beklemiş, sonrasında yine de evlenmiş, belki de mutluluğu yakalarım düşüncesiyle elimden gelen tüm çabayı sarf etmiştim. Yuvamı güzel bir hale döndürmek için yaptığımız pazar kahvaltıları, evlatlarımızı yuvadan, uçurmamız hala gözlerimin önündedir. Ne olduysa olmuştu, felaketler zinciri gelmiş, evlatlarım eşlerinden boşanmış, yuvaları yıkılmıştı. Yıllarca değer verdiğim eşim vefat etmiş, evimiz elimizden gitmişti, borçlarla beraber artık çocuklarımın da, benim de, yuvalarımız dağılmıştı.
Bu hayatta ne hayallerle kurduğumuz hayatım cehennem azabına dönmüştü. Yine böyle günlerden birinde kiraladığımız evin işiyle meşgulken bir telefon geldi. Ahizeyi kaldırıp cevap verdim.
– Buyurun, ne istemiştiniz?
Karşıdan gelen ses bir polise aitti. Acilen emniyet müdürlüğüne gelmemi istiyordu. İçim korku ve sıkıntıyla dolmuştu. Karşımda gördüğüm manzara hâlâ aklımdan silinmiyor. Oğlumun yanında aşık olduğum ilk adam duruyordu. Oğlum, Mahmut tarafından hırsızlıkla suçlanmış ve karakola alınmıştı. Mahmut’u gördüğümde kızsam mı sevinsem mi bilmemiştim. Bir an gözlerim karardı ve oraya oturur oturup su istedim. Beni fark ettiğinde o da gözlerine inanamamıştı ve adımı kekeler gibi bir ses çıkardı.
– Ley… Ley… Leyla…
Sonra çekinerek yanıma geldi, elimden tuttu ve heyecanla sordu.
– Leyla, bunca yıldır neredeydin? Hep seni aradım.
Şikayet ettiği kişinin oğlum olduğunu anlayınca şikayetinden vazgeçip benimle konuşmak istediğini söyledi. Ne olmuştu da bunca yıldır beni arayıp sormayan bu adam şimdi önümde diz çöküp kendini affettirmeye çalışıyordu?
Merakla onu dinlemek istediğimi fark ettim. Hayatımın bir yalan mı gerçek mi olduğuna artık karar veremiyordum. Onu dinleyip ne olduğunu anlamaya karar vermiştim artık. Meğer bunca yıldır uzaklara gidişi, benim karşıma en iyi şekilde çıkmayı düşündüğündenmiş ama bunun uzun süre almasının hayatımıza mal olduğunu anlayamamıştı. İşte o günden sonra artık güzel günlerin yaklaştığını hissettim ve hayata bir kez daha gülümsedim.