Herkese merhabalar! Ben Sosyal Çalışmacı Koç Yeşim Çim. Bu ayki yazıma, Gerçeklik Terapisi isimli yazımın devamı olarak seçtiğim “Gerçeklik Terapisi: 7 Zararlı Alışkanlık” ile devam ediyorum. Gerçeklik terapisi ile ilgili tüm bilgileri bir önceki yazımda detaylı olarak paylaştım, okumadıysanız göz atabilirsiniz.
Öncelikle, Gerçeklik Terapisi’nin ana çıkış noktasının seçimler üzerine odaklandığını belirtmekle başlayalım. Eğer bu yazı ile benimle ilk defa tanışacaksanız, bugünkü konumuz olan Gerçeklik Terapi Yöntemi’nin 7 zararlı alışkanlık tanımlarıyla devam edelim.
Peki, bu zararlı alışkanlıklar neler?
Birincisi eleştiri, ikincisi suçlama, üçüncüsü şikayet etme, dördüncüsü kusur bulma, beşincisi tehdit etme, altıncısı cezalandırma ve yedincisi de rüşvet verme diye tanımladığımız zararlı alışkanlıklar. Genel olarak, bireyler bunların alışkanlık olduğunu fark etmiyor. Gerçeklik terapisi ile ilgili çalışmalara başladığımızda, şikayetin bir alışkanlık olabileceğini kişiler anlamlandıramıyor. Alışkanlık denilince, şimdi sevgili okuyucum, senin nasıl alışkanlıkların var? Kişisel görüşmelerde genelde aldığım cevaplar: “Benim düzenli yemek alışkanlığım var”, “Kitap okuma alışkanlığım var”, “Düzenli spor yapma alışkanlığım var” gibi oluyor. Ya da sigara, alkol tüketmek gibi zararlı alışkanlıklar akla geliyor ve onlar paylaşılıyor. Ancak yukarıda yazdığım alışkanlıkları anlamlandırmak kolay olmayabiliyor. Görüşmelerimin genelinde inkarla karşılaşabiliyorum; bu ilk savunma davranışı diyebiliriz. Bu alışkanlıkların varlığını kabul etme süreci kolay olmayabiliyor.
Eleştiri, suçlama, şikayet etme, kusur bulma, tehdit etme, cezalandırma ve rüşvet verme. Bu 7 zararlı alışkanlığı incelediğimizde, bunların kişilerin doğduğu ev ve ilk bakım verenleriyle yaşadıkları bilinçaltı düzeyde kodlanmış alışkanlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu terapi yöntemi geçmişle ilgilenmez. Yine de anlamlandırmak için bir örnekle açıklayalım: Çok fazla eleştirilen bir çocuk, eleştirinin normal olduğunu varsaydığı için yetişkinlik hayatında ne kadar eleştirel olduğunun farkına varamıyor. Başka bir örnek daha verirsek, çocukluk çağlarında yaptığı eylemlerin karşılığında ceza ve rüşvet sistemiyle yetişmiş bir çocuk, yetişkinlik döneminde kendi bireysel ilişkilerinde isteği dışında olmayan her çatışmada bilinçsizce karşısındakini cezalandırıyor ya da ödüllendiriyor. Tehdit etmekle ilgili de bir örnek vermek istiyorum: Örneğin, çocuk yaptığı eylemden ötürü annesi tarafından “Ödevini yapmazsan çikolata yiyemezsin” gibi tehdit ediliyor. Dolayısıyla bu çocuk büyüdüğünde, hayatla ilgili ilişkilerinde yüksek beklentilere giriyor. Sevgili okuyucularım, bu örnekleri çoğaltabiliriz; bu yazdıklarımın bazıları sizin hayatınıza da dokunmuş olabilir, bunu biliyorum. Burada altını çizmek istediğim şey, bir şekilde büyüdüğümüzdür. Her ne kadar Gerçeklik Terapisi sonuç odaklı bir yaklaşım olsa da, bir gerçek var ki çocuklukta alınan travmaları anlamlandırmak uzun bir öz yolculuğudur.
Gerçeklik Terapisi ile çalıştığımızda, kişilerin kendilerinde kontrol edebileceği noktalarla çalışıyoruz. Gerçeklik kuramına göre kişinin kontrol edebileceği tek kişi kendisidir ve kendi alışkanlıklarıdır. Bu nokta çok önemlidir. Zira çalıştığım çoğu kişi, etrafındaki herkesi kontrol dürtüsüne sahip ki bu da zararlı bir alışkanlık. Bu durumda, kontrol noktasının kendisi olduğunu anlamak kişiye kısa süreli olarak bir rahatlama sağlar. Bugün ve geleceğe odaklanma yapılır; tıpkı koçluk gibi diyebilirim. Koçluk mesleği de bu yaklaşımdadır. Semptomlar üzerinde çalışılmaz ve bu terapi yöntemi antidepresan ve diğer ilaçları reddeder.
Peki, bu yöntem nasıl uygulanıyor?
Kişinin dinamikleri arasında neler var, öncelikle bunları dönüştürmek için çalışmalar yapıyoruz. Bu alışkanlıklar yerine farklı “toplam davranışlar” oluşturuyoruz. Toplam davranış nedir? Eylemler, düşünceler, duygular ve kişinin fizyolojik tepkileri birbirinden bağımsız değildir ve bu dört alanı aynı anda bütünsel olarak değerlendiririz. Öncelikle kişinin kendisiyle ilişkisini güçlendirmeyi, ardından bu dört alandan bağımsız olmayan yeni eylemler yani yeni davranışlar oluşturmayı amaçlıyoruz.
Hep söylediğim ve söylemeye devam edeceğim gibi, değişim bir ödevdir. Bu alışkanlıklardan vazgeçmek özen ve sabır ister. Kişisel dönüşüm ve değişimler kolay olmayan süreçlerdir. Ta ki bir sabah uyandığımızda bambaşka bir insan görene kadar…
Bu yazıyı okurken neler fark ettiniz? Yorumlarda buluşalım mı, ne dersiniz?
Gelecek ay görüşmek üzere, sevgiler…
Seviliyorsunuz!