“Gitmek” sadece bir eylemdir.
“Unutmak” ise kocaman bir devrim…
(Nazım Hikmet)
Gitmek cesaret ister. Güzel gitmek bir erdemdir. Bazen de gidebilmek gerekir, gitmeyi bilmek gerekir. Kırıp dökmeden, usulca… Belki de en zorudur… Ama her kesin gidiş şekli onun erdeminin göstergesidir.
Gitmemizi engelleyen, bizi zorlayan, bir o kadar da kıran durumlar olabilir. İlk önce bu durumları analiz etmek ve bir seyirci olarak onlara bakmayı bilmek lazım. Sevgi ve saygı ile bir çok zorluktan kurtulmak mümkün. Ama bu bir taraflı ise burada çözümlerin hayata geçirilmesi zorlaşıyor. Sevgi ve saygının olmadığı durumlarda o ortamdan uzaklaşmak kalır bizlerle. Ama hemen de pes ederek değil, mücadele ederek gerekeni yaptıktan sonra bir sonuca varmadığımız durumlarda gitmeye kapı açılır… Zaten gitmeyi kafanıza koyduysanız siz çoktan orayı terk etmişsinizdir.
Sahi nereden ve neden gideriz? Bizi bulmamaya başladığımız, bizim olmadığımız, kendimizi ait hissetmediğimiz yerlerden gideriz.. Bizi başkalarında bulduğumuz yerlere gideriz…
Peki neden gideriz?
Gurur evimizin camlarını kırdıkları, kendimizi kendimiz olmaktan çıkartmaya sürükleyen ortamlardan uzaklaşmak, kendimiz olmak, bazen de kendimize kaçmak için gideriz… Ondandır ki gidişler içinde nice bitişler, nice vazgeçişler, nice tahammülsüzlükler, nice bıkmalar, nice bıktırmalar vardır… Ama nereye gittiğimizi bildiğimizde gitmek güzeldir…
Lakin en kötüsü birinin kalbinden gitmektir… Hiç o kalpte olmamış gibi… Bir yabancı gibi… Bu nedenle bazen gitmek yabancılaşmaktır…
Kenan ellerinde uçuşan saçlara inat, kimsenin uğramadığı çay bahçelerine, sokak lambalarının hiç sönmediği caddelerde, kimsenin sevmediği kedileri severek gitmek.
Aslın da gitmek istiyorsak zamanı kendimiz ayarlayamadigimizdan, yoksa başka da bir derdimiz yok çok şükür.