Jung’un gölge kavramı oldukça dikkat çekicidir.
Peki Nedir Bu Bahsedilen Gölge?
Gölge, insanın bilinçaltına kaydettiği, unutmak istediği,kişiliğinin karanlık bilinçsiz hatırlanmayan bastırdığı, kötü anılar,istek duygu ve düşünceleridir.
İlkel dürtülerimizden kabul edilemez bulduğumuz yanlarımızdan uzaklaşma eğilimi…
Bazen de sahip olduğumuz fakat nelere sahip olduğumuz bilincinden uzaklaşma…
Var olan yeteneklerimizi bilinçli görmezden (kabul ve onay için) gelme kendini gizleme ihtiyacı köreltme…
Bilinçsiz parçalarımızı bilinçli bir hale getirmedikçe, bu parçalar hayatımızı yönlendirir ve biz buna kader deriz.
(Carl Gustov JUNG)
İnsan benliğinde kabul etmediği her şeyi unutmak ister.
Unutmaya çalışmak asla çözüm değildir. Her bastırma yeme içme alışkanlıkları, bağımlılıklar, aynı cümleleri tekrar etme, görülen rüyalar yoluyla insanın hayatında varlığını devam ettirir.
İnsan yüzleşemediği gölgesine hapsettiği her duygu düşünce ve isteği başka şekil de farklı bir yolla açığa çıkarır.
Girmeye korktuğun mağara, umduğun hazineyi saklıyor olabilir.
(Joseph Campbell)
Bu durumda… Gölgelerimizle sağlıklı bir şekilde yüzleşmek son derece önemlidir.
İnsan doğduğu an sosyalleşmeye başlar. Zihni tıpkı dijital bir alet gibi ailesinden sosyal çevresinden sürekli veri akışını depolar. Kaydettiği hiçbir şey kaybolmaz. Elde ettiği kayıt altına aldığı verileri belli bir zamandan sonra kendine göre iyi veya kötü ayrımına tabi tutarak kullanmaya başlar. Gölge böylece oluşmaya başlar.
İnsan kendi zihninde gölgesin de bastırdığı gizli duygu ve düşünceleriyle Persona’nın aleni istekleri arasında kalır… Farkında olması gereken nokta burasıdır. Ya gölgesi onu oradan oraya savuracak ya da gölgesinin istekleri karşısında farkındalık geliştirmesi gerekecektir.
PERSONA NEDİR?
“Persona” ise nasıl görünmek kim olarak algılanmak istediğimizi tanımlar. Persona, kişi karakter İnsan anlamındadır. Farklı insan, olay ve durum karşısında takındığımız tüm sosyal maskelerimizi temsil eder.
İnsanın kendinde kabullenemediği, içinde gizlediği, bilinçaltına ittiği her şeyi gölgesi oluştururken kişisel özelliklerini ise “Persona” oluşturur.
Persona, göstermekten çekinmediğimiz yönlerimizi, gölge ise herkesten sakladığımız gizli yönümüzdür. Belli bir süre sonra insanın “gölge” yanı ile kişisel özelliklerini temsil eden “Persona” gitgide birbirinden uzaklaşmaya başlar. İnsanın acıları da hüzünleri de tam da bu noktada başlar.
Aile ve sosyal çevre buna bağlı olarak, her insanın değer yargıları ve sayısız duygu düşünce kalıpları vardır. Bu kalıplar bize ait olmasa da bizimmiş gibi sahiplenme ihtiyacı duyarız. Çünkü, her insanın sevgi kabul ve onay ihtiyacı vardır. Bunların karşılanması için belirli şekilde davranmayı öğrenmiş olmak önemlidir. Bu davranışların dışına çıkıldığında yargılanma cezalandırılma dışlanma ayıplanma yalnız kalmayı göze almak gerekir.
Sosyal çevreye adapte olmak için kendimizi maskelemeye onaylanmayan parçalarımızı bilinçaltına itmeye duygularımızı gölgeleriz… Toplumdan aileden dışlanmak asla istemeyiz. Bu nedenle yanlış olan tercihler yapabiliriz.
İnsan kendinde var olan gölge yanıyla yüzleşmek zorundadır. Aksi halde gölgemiz bizi bilinçsizce yönetmeye başlar ve beden direksiyonun başına geçer. Dönüp dolaşıp aynı yere gelmemize gölge yanımız sebep olur. Çünkü gölgemiz yaşamak istemediğimiz olayların içine sürekli bizi çeker ve psikolojik fiziksel sorunlarımızı somatizasyon şeklinde de ortaya çıkarır.
Her insanın bir gölge tarafı vardır bu çok normaldir. Normal olmayan kendimizde var olan iyi ve kötü yanlarımızın üzerini örtmeye çalışmaktır.
Mutlaka… Gölge tarafımız bilinçli yaşama entegre olmalıdır.
Gölgemizi görmezden gelmek ve baskılamak bilincimizden dışlamak, başka şekillerde hayatımızda etki oluşturur. Arzu etmediğimiz şekilde yanardağdan fışkıran bir volkan gibi öfke, kin, nefret, haset, cimrilik vb duygularla açığa çıkar ve hiçbir zaman kendimizi düzeltemeyiz…
Cinayet ve polisiye vakalarında suç işleyen kişiler üzerinde yapılan araştırmada gölgelerin de kendi duygularını olumlu bir şekilde kabul etmeyen gölgelerinde bastıran kişilerin olduğu dikkat çekicidir. Kısaca kendi özümüzle olan bağımızı aile ve çevrenin belirlediği kurallar nedeniyle koparırız.
Hayatımız boyunca gölgeler biriktiririz. Bir şey ister başka bir şey yaparız. Sevgi duyar kendimizi dışa vururken nefretle vururuz. Bir seçim yaparız, bu seçim bizim seçimimiz değildir. Pişman oluruz…
Bir insanın karakter özelliği sizi aşırı rahatsız ediyorsa bu durum sizi aşırı tetikliyorsa kendi gölgenizle yüzleşiyorsunuzdur. Bu durum bir yere kadar normaldir. Normal olmayan gölge taraflarınızı diğerine yansıtıp ondan nefret etmenizle onu cezalandırmanızla birlikte başlar.
Eğer bir kişiden nefret ediyorsanız, o kişinin içinde ve sizin de bir parçanız olan bir şeyden nefret ediyordunuz.. Bizim parçamız olmayan şey bizi rahatsız edemez…
(Herman HESSE)
Tasavvufa Göre Gölge Kavramı
Bir şeyle onun gölgesi aynı şeyler olmakla beraber gölge varlığa bağlıdır; insansız, insan gölgesi olamaz! Varlığında aslı yoktur. Tüm varlıklar gölge gibidir, varlığın aslı Allah’tır. Ruhsal hakikatin gölgesi insan bedenidir. Ruh güneş gibidir, insan ruhunun hakikatinin gölgesi yoktur…
Beden ruhla gözüken bir gölge! Beden ruha aittir, fakat beden ruh değildir. Beden ruh olmayınca insan, ruhsal yolculukla, bedenin etkisinden kurtulup gölge varlığını azaltabilir. Gölgenin aslına rücu etmesi Tevhit’tir.
İçimizdeki nefsi terbiye etmekten bahseden “tasavvuf” ile “gölge” diyen Jung insanın kendini terbiye etmesiyle tekamülü mümkündür der ve aynı şeyi farklı yöntemlerle anlatırlar.
İnsan gölgesizliğe erdiğinde ruhsal bir varlık olarak kabul edilir.
Tasavvufa göre büyük velilerin böyle bir makama ulaştıkları söylenir…