Karagöz:
– Dünyayı bir kaplumbağa üzerinde dört çift fil taşıyormuş Hacı Cavcav?
Hacivat:
– Nereden çıktı bu şimdi Karagözüm?
Karagöz:
– Hintlilerden çıkmış Hacivat.
Hacivat:
– Hayır, sen nerden öğrendin?
Karagöz:
– Merakımdan öğrendim Hacı Cavcav.
Hacivat:
– Kırklara mı karıştın Karagözüm.
Karagöz:
– Nereden geldik, nereye gideriz? derken benim de aklıma bu geldi.
Hacivat:
– “Allah tan geldik, Allah’ a gideriz.” be Karagözüm.
Karagöz:
– Orası öyle doğru da zaman geçiyor Hacı Cavcav. Kırklara doğru gidiyoruz. Yaşlanıyoruz.
Hacivat:
– Daha genciz. Bak saçlarına daha ak düşmemiş.
Karagöz:
– Senin saçına ak düşmemiş, gamsız. Ben de ak çok var.
Hacivat:
– Çok düşünmektendir o Karagözüm.
Karagöz:
– Evet, zihnim çok derinlerde geziyor. Hep düşünüyorum.
Hacivat:
– O yüzden çalışmıyorsun. Gezmekten fırsat kalmıyordur. “Düşün düşün, yoktur işin.”
Karagöz:
– Hele bak, laf mı attın öyle Hacı Cavcav.
Hacivat:
– Yok, Karagözüm. Dost, acı söyler.
Karagöz:
– Dostumsun, bilirim.
(Eliyle Hacivat’ın külahını yere atar.)
Hacivat:
– Dost dostun açığını kapatır. Sen de açık ben de beyaz çok.
(Orijinaldir.)
Evet, Hacivat’ın da dediği gibi biz de beyaz çok. Hayat kısa. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile. Beyazlar bize hatırlatıyor zamanı, gençliği, güzelliği… Karagözüm, yapamamış zamanın başlangıcına kadar gitmiş. Olsun, dersini almışta gelmiştir. Fillerin taşıdığı dünyanın düştüğünü, kaplumbağanın yorulup dünyayı bıraktığını görmüştür. Zamanın insanları gölge yaptığının kanıtıdır bu iki karakter. Şeyh Küşteri, onları ölümsüz yapmak için belki oynatmış oyununu gölgelerle. Biz ise gölge olarak düşmüşüz dünyaya.” Gölgelerin Oyunu” başlamış zamana karşı. Bazısı “ben buradayım” demiş, ölümsüz olmuş. Bazısı gölgelerde yaşamış, hiç olmuş. Biraz Karagöz’den, biraz Hacivat’tan diyerek yaşayıp gitmek en doğrusu olmuş.
Kısaca Karagöz ve Hacivat oyunundan bahsedeyim. Çubuklara takılan insan, hayvan veya eşya şekillerinin arkadan ışıkla beyaz bir perdede hareketlerinin yansıtıldığı bir gölge oyunudur. Karagöz ve Hacivat’ın tarihi kişilikleri ile ilgili birçok rivayet vardır. Bursa’da Sultan Orhan zamanında geçen rivayet bana daha gerçek gelir. Çünkü bundan etkilenen Şeyh Küşteri onları tasvir edip oynatmıştır. Oyunun oynandığı alana Şeyh Küşteri Meydanı denmiştir. Oyunun tüm perdelerinde onun ismi geçer. Ve Hayalbazlar, Şeyh Küşteri’yi pirleri olarak kabul eder. Hayalbaz, Karagöz oynatıcısıdır.
Başkahraman Karagöz; eğitim görmemiş, cesur, ikiyüzlülüğe tahammülsüz, eğitimli karakterlerin konuşmalarından anlamaz ya da ters anlamlar yükler. Bu karmaşadan komiklikler doğar.
Hacivat ise eğitimli, bilgili, iyi konuşan, içten pazarlıklı, kurnaz bir tiptir. Nabza göre şerbet verir. Karagöz’ü çalıştırarak geçinmeye çalışır.
O dönemin toplumsal yapısını gösteren birçok karakter vardır. Bu özellikle Osmanlı toplumunun çok ulusluluğunu gösterir. Çelebi, Tiryaki, Bebe Ruhi, Arap, Arnavut, Kürt… Her kesimden insanı görebiliriz. Böylece o dönemin toplumuna ışık tuttuğunu görebiliriz.