“Ben baktım ama yakan sendin, şimdi kim suçlu? Bakan mı, yoksa yakan mı?” dedim.
Sustu, cevap veremedi. Ben de durdum ve biraz suskunluk mekanında düşündüm; “kimimiz suçlu, kimimiz suçsuz” diye. Ama yok! Bulamadım, bir sonuca varamadım. Birden suskunluğunu bozarak bana gözlerini dikip şöyle dedi:
“Galiba, galiba…” dedi
Ben de sabırsızlıkla dayanamadan kesip; “Ne galibası? gevelemeden söylesene, ne söyleyeceksen?” dedim.
“Biraz sabretsen, kesmeden dinlemeyi becersen, söylerim.” dedi.
“Tamam, tamam. I’m sorry” dedim. Kendime ve herkese öyle yabancılaşmış ve yine kendime gelirken bile gurbete gelmiş bir turist gibi gelmiş. Arada yarım yamalak bilmediğim İngilizce ile İngilizce kelimeler sarf etmeye çalışıyordum. Hani vardır ya; Hiçbir şey bilmediği halde her şeyi biliyormuş gibi afili sözlerle hava atan cehalet kokan insanlar gibi. Ama benim niyetim; bilmediğim bir şeyi bilmiş gibi yapıp hava atmak değildi. Benimkisi kafa karışıklığı ve heyecandan kaynaklı hezeyanlardı. Ben sustum, o konuştu. Yine; “galiba” dedi. Ama sabırsızlık ve heyecan katsayım katlandığı halde ikazını düşünüp durdum, bölmeden dinledim onu.
“Galiba, her ikimiz hem suçlu hem de suçsuzuz” dedi. Her ikimizin durum ve suçluluk veya suçsuzluk eşitliğini bile kabul etmesi bana iyi geldi, biraz sakinleştim sevinerek. Çünkü ya ikimiz suçlu ya da ikimiz de suçsuzduk. Ama olsundu, olsun ona bile razıydım. İkimizin farklı kefelerde yanyana ve eşit durması bile bana dünyaları veriyordu. Sevmek ve aşık olmak bu olsa gerekti. Kalbim bedenime isyan eder gibi bütün gücüyle göğsüme darbeler vurup gücümü sömürüyordu sanki. Bedenimin duvarlarını delip ordan ona doğru çıkmak istiyordu. Onu görünce, bir de gözlerine bakınca güçsüzlüğüm, çözülen dizlerimin bağından belli oluyordu ona karşı. Bir gözleri vardı, beni benden alıyordu. Ne zaman baksam bakışında bayılır aşkta ayılırdım. Öylece kilitlenir dururdum.
“Peki, nasıl yani?” dedim.
“Sen baktığın için, ben yaktığım için her ikimiz suçluyuz ya da sen bakmaya ben de yakmaya mahkûm olduğum için ikimiz de suçsuzuz. Çünkü bir şeye mahkûm olmak o şeye esir olup onun direktifi ile hareket etmek demektir, bir istek değil ama bir zorunluluktur. Biz zorunlu olduğumuz şeyi sevmeye ve istek hâline getirerek kabullendik. Zorunluluk ve mahkumiyet kalksa bile biz mahkum ve zorunlu olduğumuz şeyi istek haline getirip sürdürmeye devam edeceğiz.” dedi.
Öyle bir sevinmiştim ki; içim içime sığmıyordu. “Sâhi! Ben kimdim? Neydim? Ne yaşıyordum?” kendimi sorgulayarak tanımlaya çalışsam da kendimi ve halimi tanımlayamıyor ve bilmiyordum. Ben onun gözlerine yenik düşmüş bir aşık ve deli divane miydim? Yoksa! Kays iken; Leyla yolunda aklını yitirmiş bir Mecnun mu olmuştum, ne?
Sanki nereye gitsem çöle düşmüş gibi kumlara saplanıyordu ayaklarım. Başımda kızgın bir güneş, beynim buharlaşıyordu ve hissedemiyordum beynimi.
“Bütün düşüncelerim kayıp,
Kafamdaki keçileri sayıp
olmayan bir Leyla yapıp” öylece avanak avanak geziniyordum ortalıkta.
Sonra;
“Bir bakar mısın?
O gözlerinle bir daha beni zerrelerime kadar;
Kül edecek kadar yakar mısın?
Beni bir mahkûm bil!
Gözlerinle mahpus mahpus bakıp;
Beni orda müebbetlik tutar mısın?
Sakın! Ama sakın!
Uçurum uçurum bakma!
O uçurumdan beni düşürüp de yakma!
Mesken bildiğim gözlerine;
Başkasını gözlük niyetine takma!
Ben bir beden, sende buldum bir can,
Sensizlik üşütmesin beni.
Haydi! Benim için yan!
Etsin beni kül; o ateşten sevdan.” dedim.
Onun o gözleri bir fal taşı gibi açılmıştı.
O an bir başka bakmıştı. Beni derinden sarsmıştı.
“Ne oldun? Şair mi oldun? Bu sözler hangi edebiyattan.” dediğinde; kalbim, isyan yumruklarıyla göğüs kafesime saldırmaya başladı. Çünkü o bir özgürlüktü kalbim ise göğüs kafesimdeki mahkûm ve galiba kalbim özgürlüğe kavuşmak için göğüs kafesimi aşmak istiyordu. Dudaklarım, bir gardiyan gayretinde kalbimin bu özgürlüğe kavuşma hengamesini bastırmaya çalışırken dilimi bir tabanca gibi kullanıp şarjörden bütün kelimeleri bir mermi gibi boşaltmıştı sanki. Bu yüzden konuşmak için kelime bulamıyordum.
Biraz afallayıp sadece bekledim. Suskunluk durağında dilim bütün kelimeleriyle kısa bir molaya çekilip kalbimin yatışmasını bekledi. Ve sanırım biraz sakinleşmişti kalbim, sakindi dilim tam burada bozdum suskunluğumu;
“Bir şiiri okumak, bir şairin işi.” dedim.
“Sen” dedim. “sen”
“Sen en güzel şiirsin ve sana her baktığımda seni şiir şiir gözlerinden okuyorum. Sen en güzel şiir olduğun sürece ben seni okuyan Şairim.” dedim.
Cevabım onu sarhoş etmişti sanki. Şoke olmuş gibi bir hâl almıştı. Bu güzel sözleri sanki ilk defa duyuyormuş gibi mest olmuştu. Biraz durup suskunluğunu bir soruyla bozdu;
“Peki! Sormuştum ya! Cevabımı alamadım. Bu sözler hangi edebiyattan?” diye.
Heyecanımın verdiği ani bir refleks ağzımı zorlamıştı. Hemen:
“Bu sözler aşkın edebiyatından” der demez yüzünde bir kızarma ve utangaç bir tavırla hafif gülümseyerek yere bakıp:
“Aşık mısın? Yoksa!” dedi.
Dudaklarıma suskunluktan bir ağırlık çöktü, konuşamadım. Sadece baktım, o güzel gözlerine. O da bakınca dudaklar sustu, gözler bakıştı, o an aşk en güzel nakıştı. Ve sanırım aşk bize çok yakıştı, o an.
Sonra dilimden döküldü kelimeler.
Karşılıklı olunca güzel oluyor bu sevmeler.
Ve dedim ki: “Evet aşığım, deliler gibi, hem de sana. Sen de aşık mısın bana?”
Utangaç bir gülümseme ve edayla susarak: “evet” der gibi bir tavır yaptı.
Sonra ikimiz sustuk, gözlerimiz bakışlarla birbirine bağırıyordu.
Durmadan ikimiz için aşkı çağırıyordu.
Kalpler çarparken dudaklar susuyordu.
Ve gönüller birbirini seviyordu.
“Gözlerin” diyorum. “Gözlerin”
“Gözlerin bir mahpus bense bir mahkûm.
Beni müebbet tutsun. Hatta yutsun.” dedim.
Sonra içine aşk kaçmış ağır bir kadın edasıyla dedi ki;
“Gözlerime sen değdin,
Sen beni güzel sevdin.
Kendini mahkûm, gözlerimi mahpus bildin.
Sen artık gözlerime müebbet yedin.” dedi.
“Bundan sonra sen bensin; ben de senim. Sen ve ben ayrımı yok, Biz birliği var!” dedim.
Aşk ne güzel şeydi böyle. Hele bir de karşılık olunca. Sevmek ve aşık olmak insanı ruhen olgunlaştırır, insanı ağır yapar, saygın yapar, aklı ve gönlü terbiye eder. Bu yüzden sevin, aşık olun! Ancak insan bunlarla insan olur, tamam olur…
Sevgi ve saygıyla.
İyi okumalar dilerim…