Essalâtü ve’s-selâmü aleyke yâ ResûlAllâh,
Essalâtü ve’s-selâmü aleyke yâ HabîbAllâh!
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Seyyide’l-evvelîne ve’l-âhirîn.
‘‘Yavrularımız bizim en değerli varlıklarımızdır. İslam, çocuklarımızla alakalanmaya doğum öncesi dönemlerinden ve hatta ana- baba adaylarının evlilik kararlarından (seçimlerinden) başlar. Ebediyete uzanan terbiye prensipleriyle, onların ruh ve bedence sağlıklı yetişmeleri için rehberlik yapar.’’ (Dr. Sevim ASIMGİL)
‘‘Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O’na kulluk ederiz (deyin).’’ (Bakara Suresi, 138. Ayet)
Hayatımızın başlangıcı olan doğum hadisesi, çocukluk, ergenlik ve ilk yetişkinliğimizden anne babalarımızın sorumluluğunda oluruz. Evlilik döneminde ise ailevi kararlar ve şahsi kararların ortak uyumu ile geleceğimize yön veririz. Elbette bu arzu edilen ve doğru olan tutumdur. Yukarıdaki ayet Sibgatullah (Allah’ın boyası) bizim atacağımız her adımda, onun hak kuralları üzere hareket etmemizi, her kararımızda bunu gözetmemizi sağlık verir.
Hayatımızın kırılma noktalarından olan evlilik ve evlat sahibi olma arzusu yaradılış gereği olduğu gibi, yaradılışa ve fıtrata uygun yaşamanın da amacı olmalıdır.
Güzel dinimiz çocuklara çok fazla önem vermektedir. ‘‘Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür…’’ (Kehf Suresi, 46. Ayet)
Evlat yetiştirirken, ana baba olarak doğruyu öğütleme ve bilinçlendirme görevi ve uygulama biçimi de dahil, aşağıdaki ayette fevkalade güzel anlatılmıştır.
“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: ‘Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.’” (Lokman Suresi, 13. Ayet)
“(Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) ‘Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.’
‘Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.’” (Lokman Suresi, 16-17. Ayetler)
Evlatlarımızı sevmemiz, onların Allah’a layık kul olması için çalışmamız gerektiği kadar, bütün bu dünyalık meşgalelerinin, bizlerin bireyler olarak da kulluğumuzu unutmaması gerektiği de ayetlerde yer almıştır. Mal biriktirme telaşımızın da Allah’ı anmaktan alıkoyan en büyük imtihanlar olduğu, önemle vurgulanmıştır.
Aslında dünya hayatının, ahiretimizi kazanma yolunda, yaşadığımız kısa dünya hayatında bizlere verilen her nimetin, sürur ile birlikte araç olması gerektiği, asla amaç olmaması vurgusu açısından yeterince sarsıcı bir ayettir.
“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münâfikûn Suresi, 9. Ayet)
“Çocuk temiz havaya nasıl muhtaçsa, aynı tarzda sevgiye de muhtaçtır. Annenin sağladığı, sıcak ilgi ve bakım olmadan çocuk yuvalarında yetişip de, okul çağında ve daha sonraki yıllarda izlenen çocuklarda şu ortak yönler bulunmuştur. Genel bir ilgisizlik ve çevreyi umursamazlık, insanlara yakın olamamak, kolay arkadaşlık kuramamak, öğrenmeye karşı ilgisizlik ve derslerde başarısızlık. Kısaca zekaları zayıf donuk ve duygusal tepkileri de künttür.” ( Pr. Dr. Atalay Yörükoğlu )
Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi çocuklara olan görevlerimizden en önemlisi onları huzurlu bir aile ortamında büyütmek için yeterli bilgiye donanıma sahip olmaktır. Allah’ın emanetleri olan çocuklarımızı pejmürde hayatlar yaşamaya mahkum etmemeliyiz.
Allah’ın buyrukları Kur’an-ı Kerim’de çocuğun değerini bizlere ana hatları ifade ederken, İslam güneşi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ise yaşayış ve öğütleri aktarılan hadislerin ışığında, bizleri eğitir ve bilgilendirir.
“Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” (Hadis-i Şerif / İbn Mace, “Mukaddime”, 17)
Güzel ve kusursuz dinimizin en üstün temsilcisi ve önderi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çocuklara verdiği ehemmiyet, Allah’ın kural ve emirlerini eksiksiz bilip uygulaması olduğu kadar, mübarek zatının, sevgisi, şefkati, naifliği ve yumuşak huylu oluşu ile bir araya gelmiştir. Bu sebep ile hem çocuklar tarafından çok sevilmiş hem de onları çokça sevmiştir.
Devlet hükümdarları ile konuşacak kadar üstün vasıflı, mağrur, savaş meydanlarında mübarek dişleri kırılacak kadar gözü pek ve mücadeleci, çocukları omuzunda taşıyacak kadar alçak gönüllü olan peygamberimiz ile ilgili hadis ve hadiseleri paylaşarak hem onu anmış, hem anlamaya niyetlenmiş olalım Allah’ın izniyle.
“Çocukla beraber akikası vardır, onun için kan akıtınız ve ondan eziyetleri (saçlarını kazıtmak suretiyle) uzaklaştırınız.” (Buhârî / Selman b. Amr el-Dubbî’den) Bu kazıtılan saçlar tartılır, ağırlığınca gümüş tasadduk edilir.
“Kim ağlayan çocuğunu sakinleşinceye kadar gönüllerse, Cenab-ı Hakk cennette ona memnun oluncaya kadar ikramda bulunur.” (Deylemi)
“Uzun kalmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması işitir annesine meşakkat vermemek için kısa keserim.” (Buhârî)
Hz. Aişe anlatıyor: “Bir gün bir kadın geldi, ve ona 3 tane hurma verdik.. kadının iki çocuğu vardı, onlara birer hurma verdi, sonuncusunu kendi yiyecekken, çocukların ona baktıklarını gördü ve o son hurmayı ikiye böldü çocuklara pay etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) geldiğinde ve durum ona anlatıldığında şöyle buyurdu; ‘Andolsun ki, Allah (c.c.) o kadının, çocuklarına olan rahmeti sebebiyle rahmet etmiştir.’”
Çocuklara rahmet tabiri onlara acımak ve ihtiyaçlarını giderip zararlardan korumak olarak açıklanmıştır. Ve yetimlik; Peygamberimizin (s.a.v.) fevkalade hassas olduğu bir konudur. Bizlerinde çevremizdeki yetimleri gözetmemiz onun bu halis ve elzem düşüncesine riayet etmemiz güzel olandır.
Yetimliği yetim olan bilir, gayrısı yetimliği ne kadar bilebilir? O gül sultan değil midir bir yetim, ondan ala yetimi kim kolladı? Kim hakkı ile değer verdi?
Gül sultan babasını hiç göremedi, annesini de henüz küçücükken kaybetti. Halime süt annesiydi. Onun çocukları da süt kardeşi. Bir can membaı oldu halime ol Gül Muhammed’e (s.a.v.). Halime mi gül sultandan feyizlendi? Gül sultan mı ondan beslendi Allah (c.c.) bilir.
Hz. Muhammed (s.a.v.), çocukluğundan itibaren Mekke’de herkesin ilgi odağıydı. Hali tavrı ile tam bir örnekti. Dedesi Abdülmuttalip onu hiç yanından ayırmazdı. Büyüdü 25 yaşına geldi. Hz Hatice ile evlendi.
Peygamberliğinden evvel El Emin denildi, çok sevildi. Sevgi onun diliydi. Çocuk sevgisi olmayan bir sahabeye yetki vermeyecek kadar çocuklara önem veren, sokaklarda oynayan çocukların yanına gidip beni seviyor musunuz? diyecek kadar mütevazi idi. Gül sultanımızın, çocuklar ile ilgili birkaç hadiseyi de yazalım ve yaşamış gibi olalım inşaallah.
Ümmü Halid, bir güzel kız çocuğu, gül sultanın Peygamberlik mührü ile oynardı. Bir defasında gül sultanımıza hediyeler gelmişti. O hediyelerin içinden bir çıkan bir kız elbisesi vardı. Elbiseyi Ümmü Halid’e hediye etti, Ümmü Halid çok sevinmişti. Rasulullah Efendimiz (s.a.v.), elbisenin çiçek desenlerini parmağıyla işaret ederek “Bak bu güzel, bu çok güzel” buyurdu.
Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Abbas’ın çocuklarını karşısına dizer; “Kim benim yanıma gelirse, ona şunu vereceğim” der, çocuklar da koşuşarak onun mübarek bedenine sarılırlardı. (Ahmed b. Hanbel)
Abdullah bin Cafer anlatıyor; “Çocuklarla oyun oynuyorduk ve Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) atıyla geldi, beni işaret ederek ‘Şunu bana uzatınız’ buyurdu. Ve beni atına bindirdi. Başımı sıvazlayıp babamın yokluğunu hissetmemem için dua etti.”
Selmani Farisi anlatıyor;
“Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) ile oturuyorduk ki, Ümmü Eymen geldi. Hasan ile Hüseyin’in kaybolduğunu söyledi.
Hep birlikte aramaya başladık ve onları bir dağın eteğinde uyuyorken bulduk. Rasulullah Efendimiz (s.a.v.), onları kucağına aldı ve ‘Anam babam size feda olsun, siz ne güzelsiniz, Allah katında ne değerlisiniz’ buyurdu. Onları alıp omuzlarına oturttu. ‘Bineğiniz ne güzel’ dedim. Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) de ‘Biniciler ne güzel’ buyurdu.”
Ümame onun torunu idi ve Rasulullah (s.a.v.) onu çok severdi. Ümame çok hastaydı, dedesi (s.a.v.) onu görmeye gittiğinde, küçük Ümame onun yanına iyice sokulduğunda, Rasulullah (s.a.v.) ağladı. Çünkü bu onu son görüşü olmuştu.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.), çocuklar ile olan diyaloğunu, imani noktada kuvvetli yazarların kitaplarında derinlemesine öğrenebiliriz. Onun biz ümmeti için önemli olan her konuda, kısacası Hayat felsefemiz de olduğu gibi, çocuklara davranış biçimin yaşantısını de örnek aldığımız takdirde hem sünnet-i seniyye yi yerine getirmiş oluruz, hem de bizim için her şeyin en güzelini yaşayarak zaten ispat etmiş olan önderimizin öğütleri ile geleceğimizi ziyadesiyle pür nur edebiliriz.