Günlük hayatın içinde var olan tüm etkinlikler aslında üst düzey yaşamı besleyen en önemli kaynaklardır.
Tüm ülkelerin kırsal kesimlerinde yaşanan gündelik yaşamlar (üniversiteleri, sanatı, bilimi psikolojiyi) sosyal ve toplumsal yaşamı besleyen… İnsanları geleceğe kökleriyle bağlayan… En önemli halk okulları gibidir.
Özellikle Anadolu’da Orta Asya’dan beri devam eden (misafir ağırlama) köy odaları geleneği, eğitim verme özelliğiyle de, ayrıca günümüzde de cılız bir şekilde devam etmektedir.
Kırsalda her şey çok fazla önemsenir. Toprak, hayvan, ağaç, bitki, güneş, yağmur…
İçsel inanışa göre doğayla iletişimin sürekli diri tutulması, hiç unutulmaması gerekmektedir.
Doğayla iç içe yaşayan insan adak adamanın, kurban kesmenin, sadaka vermenin, yolda kalmış bir insanın ihtiyaçlarını gidermenin önemine inanır. Çünkü şükretmeyi ihmal ederse tanrı veya doğa tarafından cezalandırılacağına da (sel, deprem, yangın vb.) inanır.
Duygusal yakınlık, bir yere ait olma, sevgi, anlaşılma gibi doğal ihtiyaçları vardı insanın.
Yol ve yöntemleri kendine, toplumun yapısına uygun bir şekilde geliştirmeye istekliydi.
Şimdilerde insan insana iletişim kurma şekli değişti. İnsanın iletişim ihtiyacı sosyal medyada tüm hızıyla devam etmekte, aynı oranda bir araya gelme isteği azalmaktadır.
Hayal kırıklığı yaşamaktan korkan, kırılmamak için küsmeyi tercih eden, araya mesafe koyarak değerleneceğini uman, insan insana iletişimi içsel olarak isteyen, fakat insana yeterince güvenemeyen, bu nedenlerle de, isteğini bastıran yeni insan.
Hassas, dayanıksız, mücadeleden kaçan sevmeyi, sevilmeyi, özlemeyi dile getirmekten kaçan… Kırılırım düşüncesiyle kendine yoksunluk yaşatan… Güçlenmeyi düşünmeyen, kendini tamir etmeyi öğrenme gücünden yoksun en ufak bir zorlukta, yenilgide bırakıp gitmeyi tercih eden kırık kalpler.
Birbirine çok yakın, birbirine çok uzak insanlar topluluğu gibiyiz.
Dijital insanın en büyük ilgi kaynağı, sağlığı (nefes yoga meditasyon doğa yürüyüşü) ruhsal psişik açıdan teknikler ve psikolojik açıdan, sağlık mutluluk arayışı, diyetisyen ve estetik ameliyatlarda artış ve herkes her konuda uzman.
Anlatılan eski yaşam hikayelerin de, bir şeyden yoksun bırakılarak cezalandırılan insan örneği vardı… Kin, nefret, kıskançlık, tarla, yol, su kavgaları bile sevgi ilgi ihtiyacından kaynaklıydı… Gelin alma tiyatral bir formattaydı. Gerçek yaşamın provası gibiydi. İnsanın içinde biriken enerjiyi dışarı atma yöntemleriydi.
Bütün bu ani inişler çıkışlarda insanların sınırları vardı. Günümüz insanı gerçek yaşam provasından uzak kaldığı için, sınırlarını bilmekten yoksundur, çünkü insan insanla yan yana değildir. Dijital arkadaşlarla bir topluluktur.
Tarım toplumu kan bağıyla da, birbirine bağlıydı.. Birlikte toprağın içinde yan yana bir topluluk oluştururlardı.
Sanayi devriminden sonra insanlar topluluk fikrinden uzaklaştırıldı. Çekirdek aile övüldü. Çocuklar evde, okulda yalnız. Ebeveynler gece gündüz çalışmaya ve insan paranın gücüne inanmaya başladı.
Tarım toplumunda insanın insana şifa olması düşüncesi hakimdi. Kol kırılır yen içinde kalırdı.
Günümüzde insanın odak noktası kendisi olmuştur.
Dijital devrimle insanlar çok daha büyük topluluklara ait olmaya yönlendirildi. Makineler aracılığıyla binlerce arkadaşları oldu.. Fakat insan makine değildi. İnsanın insanla yan yana olması, lütuf değil artık külfet olmuştu.
Eski günlerde, duygular, düşünceler, ölümler, düğünler… Yaz, kış, ilkbahar, sonbaharın geliş ve gidişi törenlerle kutsanır, karşılanır ve uğurlanırdı.
Gizli gelişigüzel, rutin törenler ruhu sakinleştirme araçları gibiydi.
Günümüzde insan insana değil de, insanların hayvanlarla iletişimi gittikçe artmaktadır.
Ölenin ardından (eş dost yakınlarla birlikte) yakılan ağıtlar, mevlitler okunurdu… Ölenin mezarına su dökmek, çiçeklerle donatmak, yemekler vermek gibi doğal törenler insana yönelik duygusal yardımlardı.
Törenlerin eksikliği, fazlalığı gibi, kişileri geçmişe takıntılı, geleceğine yakınan kişilere dönüştürmüştür.
Evlilik nedeniyle, evinden ayrılan gençlerin, ailelerinin üzüntüleri, sevinçleri, şiirler, bozlaklar, deyişler, maniler, türküler eşliğinde dillendirilerek, aileler teselli edilirdi.
Günümüzde artan cinsiyetsizlik, birliktelikler, boşanmalar, evlilik kurumu üzerindeki kara bulutlar, insanın dengesini bozmasına sebep olmuştur.
Hastalıklarla ilgili türkülerin yakılması… Gurbete gidip de gelmeyenlere yönelik duyguların düşüncelerin törensel dışa vurum araçları gibiydi.
Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun?
Gördün güzelleri beni unuttun.
Hastane önünde incir ağacı,
Annem ağacı,
Doktor bulamadı bana ilacı,
Annem ilacı.
Ağaca, dizelere derdini anlatan kırsal kesim insanı en üst düzeyde eğitim görmüş insana kendi duygularını yansıtabiliyordu.
Çaresizlik parasızlık kırsal kesim insanına en güzel sözleri söyletirken, değerlendirmeyi bilen akıllar tarafından paraya çevrilerek zenginleşme aracı olabiliyordu.
Üst düzey eğitimli insanlar ağaçlarla konuşmaya onlara sarılmaya, şaman ayinleriyle doğaya şükür, buda öğretileriyle meditasyon yoga anda kalma, ilkel çalgıların ritmiyle ruhu teskin (zengin, eğitimli olmanın) kendi ruhlarına vereceği zararı hafifletmek, aşırı uçlarını dizginlemek için kırsalın ürettiği bilgileri tercih ederler.
Gündelik hayatın içinde yaşamaya çalışan insanların içlerinde zenginlere karşı hem minnet hem de hınç birikir. Gündelik yaşamın düzenini sağlayan gizli kahramanlara minnet borcu uzaktan yardım edilerek karşılanır, karşılığında onların duaları alır. Bir nevi manevi yatırım.
Doğa karşısında insan kendini çaresiz hisseder bazen.
Kırsal kesim insanı güçsüzlüğünü bazen de, mit büyü, törenlerle buluşturma yoluna da gider. Çünkü kadim bilgilerde yer almıştır. İnanmasa da lanetlenmemek için uygulamayı ihmal edemezdi.
Günümüzde en iyi okullarda okuyan birçok insan, kuantum, astroloji, meleklerle çalışma, spritüel seanslar, şamanik öğretilerle çalışmaya yönelmektedirler. Kırsalda üretilen kadim bilgiler onlara huzurlu olmanın, yol ve yöntemlerini buldurmaktadır.
Şamanlar yerleşecekleri ormanda davullar ve çeşitli yöntemlerle kötü ruhları kovarlardı. Modern ve yüksek tahsilli insanların aynı yöntemleri kullanarak, kırsalda üretilen kadim bilgilerden para kazanması da çok ilginçtir.
Gündelik hayatın içinde üretilen her bilgi asıl sahiplerini yoksul bırakırken bilgiyi kullanmasını bilenler için zenginleşme aracıdır.
Kendi ürettiği değerin farkında olamayan kırsal kesim insanı. Herkesi kendinden büyük zanneder.
Entelektüel olarak görülen bazı insanlar.. Bu değerleri üreten aktaran her şeyi borçlu olduğu insanları görmezden gelebiliyor.
Burada asıl soru şu; “Bilginin asıl sahibi kim?” Övünerek gezen mi, yoksa adı sanı bilinmeyen mi?
Doğanın uyanış bayramı Nevruz toprağın bereketine karşılık şükran ve teşekkürü simgeler.
Kırsal kesimde insanlar kendilerini eğlendirmenin birlikte ağlayıp gülmenin formülüne hakimdiler… En önemlisi de, bilge kişiler köylerdeki, sosyal yaşamı köy odalarında, ayakta tutabiliyorlardı.
MİSAFİR AĞIRLAMAK İÇİN YARIŞAN BİR TOPLUMDAN MİSAFİRSİZ KALAN TOPLUMA DOĞRU GİDİLMEKTE Mİ?
Köy odalarında misafirlerin her türlü ihtiyaçları giderilirdi. Türküler söylenir, düğün törenleri düzenlenirdi. Yolda kalmış insanları ağırlamak için adeta yarışılırdı.
Kültürün yoğrulduğu, bilgi görgü kültür aktarımının sağlandığı kırsaldaki en önemli merkezlerdi.
Kötü ruhlardan korunmak fikri her devirde, İnsanın gündeminde vardı ve anlaşılan o ki her zaman varlığını devam ettirecek. Günümüzde olduğu gibi…
KÖY ODALARI KÜLTÜRÜMÜZÜN YAŞATILDIĞI YERLERDİ
Köy odasının kapısı dışarıdan kilitlenmez, içeri den kilitlenen kolektif şuurla hareket edilen mekanlardır.
Anadolu’da ortak alanlara hizmet etmenin, öldükten sonra bile sevap kazandıracak bir amel olduğu düşünülür…
Köy odaları özel günlerde veya normal zamanlarda kırsal kesim insanı için (TV yokken) en önemli psikolojik merkezler gibiydi.
Köy odalarında büyüklerin ve küçüklerin oturma yerleri belliydi… Büyüklerin yanında küçükler söz alarak konuşurdu… Saz çalmayı, şiir okumayı, hikaye anlatmayı toplumda nasıl hareket etmeleri gerektiğini ince detaylarıyla köy odalarında öğrenirlerdi.
Uzun kış gecelerinde köy odalarında şarkılı türkülü muhabbet edilirdi… Erkekler kadın kılığına girer, komiklikler yapar, ev ev dolaşır, köylülerden yiyecek toplanırdı… Maniler, atışmalar, deyişler söylenerek, kırsal alanı tiyatral bir şenliğe dönüştürürlerdi.
Toplanan buğday, şeker, un, patates vb. yiyeceklerle yemek pişirilir, hep birlikte yenilir, içilir, eğlenilirdi… Her türlü olumsuz duygu, düşünce bu oynanan oyunlu eğlenceli yemekli etkinlikle normalleşir ve herkes bu birliğe duyduğu inançtan ötürü, küs olanlar birbirlerini affetmeyi tercih ederlerdi.
Günümüzde ise köy odaları yerine dijital topluluklar teşvik edilmiş ve insan insandan soğumuştur.
Tanrı insanların beraber olmasını kardeş olmasını istemektedir. İçsel olarak insanların içlerinde bu duygular vardır ve yadsınamaz.
Köy odalarında cengaver Hz Ali’nin hikayeleri coşkulu bir şekilde anlatılarak iyiliğin gücüne inanılırdı.
Fincan oyunun da yüzük saklanır, kabak oyununda soruları bilmeyenlerin ellerine kayışla vurulurdu… Her şey eğlenmek içindi.
Bir nevi içlerindeki kötü duygu ve düşünceleri gönüllü dışarı atma yöntemlerini bulmuşlardı.
Sorunsuz bir şekilde (küs olan)insanlar aniden sohbete başlar birbirlerini affederlerdi… Yemek üzerine bahisler tutulur. Yenilir içilirdi… İnsanların psikolojilerini bu etkinlikler diri tutardı.
Köy odaları sadece misafirlerin konakladığı yer değil, kültürümüzün yoğrulduğu, sorunların tartışıldığı önemli bir mekândı.
Halk okullarında eğitim imkanı bulan insanlar şehirlerde bu imkandan yoksun kaldı ve sanayi toplumuna geçiş ile kendilerini ifade etmekte zorlandı… Bir yere ait olma, bir topluluğun üyesi olma yerine, sadece çok çalışmak zorunda bırakıldılar. Kendilerine ayıracak zamanları bile kalmıyordu. Her ne kadar benim kimseye ihtiyacım yok dese de insan, bu doğru değildir.
Yeniden ilişkileri canlandırmak için çabalamak yerine, içlerinde biriken enerjiyi dışarı atacak ortamlardan uzak, kendilerini huzurlu olmaya zorlamaktadırlar.
Kırsal hayatta doğal şeylerde hayvanda toprakta bitkide yalnızlık yoktur. En ileri düzeye ulaşmış insan da cahil diye görülen insan da toprağa geri dönmektedir.
Yunan köylülerinin bayramları, dini törenleri vardı. Onlar için en önemli mevsim kıştı. Tıpkı bizim Anadolu ki gibi akşam üzeri kırlarda toplanır ve geceleri yemekler yerlerdi.
İlkbahar ve sonbahar da en önemli bayramlarını kutlar kışın verdiği sıkıcılıktan insan ruhunu aydınlığa çıkaran, harman yeri tanrıçasına, tüm köylülerin katıldığı, şölenler düzenlerlerdi. Yere serilmiş samanların üzerinde yeni buğdaydan yapılmış ekmekler yenilirdi. Bütün bunlar kollektif şuurla yapılırdı.
Ortak yemeğe herkes katkı sunardı. Tıpkı Anadolu’daki hacet yemeği gibi. Bulgur, et evlerden toplanır ,toplu yemek pişirilir… Sadece insan değil, kurt kuş dağ taş gelen geçen herkes bu ortak yemekten nasiplenirdi.
Kırsal kesim kan bağıyla belirli takvimleriyle (ne zaman ot biçilir, buğday zamanı, patates sökümü) yaşam tarzlarıyla da, pratik bir disipline kavuştururdu insanı.
Kırsal kesimde yapılan yarışmalar, şölenler, gelin almalar, kızların, oğlanların giysileri, hayvan postlarına bürünen maskeli gençler, törenlerde bayrağı gururla taşıma, cirit oyunları mükemmel motivasyon kaynaklarıdır.
Erkekler ve kadınlar ortak veya rakip işbirliği içinde birbirlerine laf atma, takılma, gülünç hareketler ile lakap takma yoluyla da içlerindeki hisleri dışa vurarak normalleştirmeyi deneyimleyebiliyorlardı.
Şenlikler, şakadan kavgalara, çekişmelere, insanların gerçek hayatta birbirlerine söyleyemediği duygu ve düşünceleri ifade etmelerine olanak sağlayan halkın eğitim kurumlarıydı… İnsanın ruhunda biriken kötü enerjileri çakraları doğal yolla açma yöntemleriydi.
Kırsal kesimde insanlar bazı olayların durumların gizli bir yanı olduğuna inanırlar…
Büyücüler, falcılar, cinci hocalar, insanların zayıflıkları, hayatlarındaki belirsiz, bilinmeyen, soyut kavramlar üzerine, sihirli sözler, mitler, ritüeller, jestler ile doğrudan insanları teselli etmeye yönelik çalışmalar da yaparlardı.
Gündelik yaşamla bireyler, doğanın düzeniyle işbirliği yaptıklarına inanırlar.
Fransız köylerin de çocuklar, gençler ,yoksullar, şenliklerde, evlerden, para, yumurta, şeker, un toplarlar… Vermek istemeyenleri ritüellerle lanetlerler, topraklarına kuraklık, sürülerine salgın hastalık vuracağını inandırılırlardı… Vermeye istekli olmayanlara hayır duası karşılığında un, şeker, buğday değiş tokuş edilerek doğanın dengesi, alma ve verme sağlanırdı. En çok veren insanın gözünde en güçlü olurdu.
Varlıklı insanlara, hem dua edilir, hem kutsanır, hem de hınç duyulurdu.
İnsan ne kadar birbirine benzer.
Gündelik hayat dediğimiz yaşam en üst değere sahip olduğu yadsınamaz.
Gündelik hayat dünyaya ve tabi ki insana ait tüm değerleri, bir bütün olarak, kuşaktan kuşağa, yenileyen, işleyen, gizemlerini öğreten pratik bir okul gibidir…
Aşırı yada yetersiz doğum, fırsat eşitsizliği, çok kazanma isteği, gücü elinde tutma, insan yetiştirmek istemeyen bağnaz zihin yapısı, insanın emeklerini sömürmek isteyen zihinler, gelenek ve göreneklerin devam ettirilmemesine darbe vuruyor.
Gündelik hayatın en önemli yapı taşı insan insana olan yakınlık ihtiyacı kan bağı olmayan dijital topluluğa dönmüştür.. Birlikte ağlayıp birlikte gülen insan sayısı gittikçe azalmaktadır.
Sistem tamamen para üzerine bireyleri konumlandırmış. Daha çok kazanmak için insanlar yalnızlaştırılmıştır.
Gündelik hayat din yoluyla, etkili, üstü örtülü politik yaşam yoluyla da, büyük zarara uğratılmıştır.
İlerlemeler insanlar arası bağları zayıflatmış, kırsal alanın kültür ,gelenek, görenek, devamlılığını, doğal ve naifliğini, yavaş yavaş yok etmiştir… Kırsal alanın güçlü altyapısı yenilikçi zihniyet tarafından tehdit altındadır.
Toplumun geleceğini belirleyen yönüyle belli belirsiz kapital kaygıya mahkum bir şekilde, nezaketiyle bir kenarda durmaktadır. Kırsal yaşam bilimin ilerlemenin karşısında değişmiştir.
İnsanların bilinç düzeyleri artıkça ,gündelik hayat, entelektüeli beslediği oranda görmezden gelinmiş, adeta aşağılanmıştır.
Günümüzde bilgiye anında ulaşabilen insanın hafızası makineye bağlandığı için körelmiştir.
Okuyan yazan düşünen bir çok insan kadim bilgilerle günümüz biliminin uyumlu hale gelmesini arzulamaktadırlar.