İnsanoğlu dünyaya geldiğinde güneşi ve aydınlığı ayırt edemez. Çünkü onun bir ele ihtiyacı vardır. Bu elden kastımız, aydınlığa olan ihtiyacını karşılamak içindir. Yani el onun güneşidir.
Emekleyerek başladığı hayat yolculuğunda yemek, yürümek, büyümek için bir benliğe sahip olabilmek adına sıkıca tuttuğu el, ona aydınlık güneş vazifesini görür. Bu yolculuğu güneşi ve karanlığı ayırt edene kadar devam eder.
Güneşi gördüğü gün artık bilir aydınlık onun için yaşama umudu ve geceyle gündüzü duygularında yoğurmaya başlar. Küçük bir çocuktur gün doğumu, onun için aydınlığı, cesareti, teslimiyeti ifade eder.
Bulutlar, ağaçlar, çiçekler, yağmur, toprak kainattaki muazzam güzelliklere çocuk kalbi hayranlıkla, bütün içtenliğini iliklerine kadar hissederek sahiplenir. Her birinden ayrı tat almayı öğrenir.
Yağmur birikintisinde çamura batmak, bulutların pamuk şeker gibi şekillenmesi, topraktan çeşit çeşit meyve ağaçları, salıncak kurulmuş ağaç gölgeleri, kocaman yıldızların geceyi aydınlatması, gece karanlığında gözünde devasa büyüklükteki ay ve ummani denizler, uçurtmalar uçurduğu gökyüzü, hepsi onun için dizayn edilmişçesine tüm olumsuzlukları yeniden doğan güneşle birlikte unutur.
Eğitim, iş, aile, kariyer, evlilik, hırslar idealler, istekler sıralaması başlar. Ve artık güneşi daha az görmeye başlar.
Koşuşturmalar, yorgunluklar, hüzünleri, sevinçleri dünyevi telaşlarına saatler yetersiz gelmeye, zamanı kısıtlı ve değerli oluverir. Gündüzler kısa, geceler dinlencenin yerini alır.
Bu benlik arayışı içerisinde çoktan heybesi dolmaya başlamıştır. Zamanın beyhude geçmesinden veryansın etmek kaçınılmaz bir söylem olur.
Hayal kırıklığı, özlemler, kaybedişler, maddi imkanlar, olmazsa, olmaz hayat prosedürleri güneşi karartmaya (gölgelemeye) çoktan başlamıştır.
Artık güneş onun için sadece gündüz rutin bir başlangıçtır. İstekleri ve idealleri yön değiştirmeye gittikçe artmaya başladığı gibi, zihnini bunların çok elzem olduğuyla meşgul etmekten alı koyamaz.
Veryansınları çoğalmış, tefekkürü azalmıştır. Bu zaman dilimi dertsiz ve rahat insan olma arzusu ile kendini yine kendi ile savaşırken bulur.
Gecesi, gündüzü karışır, mutluluklar anlık bir amaca bağlı olarak her şey planlı, geleceğe yatırım amaçlı seferi bir şekilde devam eder.
Güneş görmeyen zirvelerde karlar erimez, işte burada güneş hissetmeden, umut olmadan ve istekler kafi derecede imkanlar dahilinde olmuyorsa bir hayat, bir insan belki o güneşi hiç göremez, sıcaklığı hissedemez.
Dün ile bu gün, yarın veya bir ay, bir yıl sonra garantisi olmayan anlık depresyonların eşiğinde tırmanış, işte burada çocukluğun gibi çamura, yağmura, fırtınaya, zemheri soğuğa, zifiri karanlığa her gün yeniden doğan güneşe aşkla bakmayı bilmeli.
Varsın eksik kalsın bazı şeyler, isterse olmasın pembe panjurdan evler, modern değil, eski oluversin eşyalar ama yüreğiniz hep güneşi görsün hissetsin.
Her sabah kendinize teşekkür etmeyi, şükür etmeyi aydınlığa açılan gözlerinizi umudunuzu unutmayın. Zaman akıp giderken güneşi karartmak yerine hep daha aydınlık yarınlara mutlu ve huzurlu yürüyün.
İzin verin içinizdeki çocuğa, yeniden uçurtmalar uçursun gökyüzüne, takılsın tellere, topu patlasın veya ama umudu bitmesin.
Zaman ayırın kendinize yapmak istediğiniz ne varsa ertelemeyin. Keşkelere karıştırmayın hayatınızı…
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.
Hoşça kalın.
Harikasınız Amine hanım. 🤍🥰
👍
Günaydın gönlünün güzelliği diline,İlminin kesreti kalemine yansıyan Bilge insan.Yazınızı okurken metrobüs ile boğaz köprüsünde günün İlk saatlerinde güneşin boğazın sularını Yakut gibi parlattığını gördüm.Ve Hz İbrahim’in Mağara da Büyüdüğü zaman da yıldızı, ayı, ☀️ Güneşi Rabbim sanıp en son Allaha vuslatı ile aklı Kamile ermesi geldi aklıma
İlk kez okuyorum yazılarınızı okumaya ve tavsiye etmeye Başlıyor Başarılar Diliyorum