Güven ve Yalan

172 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

İnsanlar yalana her zaman ihtiyaç duyar. Ne kadar acı verirse versin, gerçekle yüzleşmeye teşvik eder. Çünkü sebebi ne olursa olsun, tatlı yalan dahi olsa, gerçek olan şey huzur verir. Güvenin ise yalanın aksine ne kadar savunmasız olduğunu ve kötü insanlar tarafından çok güzel kullanıldığını gösterir. “Küçük meselelerde gerçeğe dikkat etmeyen kişiye önemli meselelerde güvenilemez.” Albert Einstein dediği gibi, dürüst, doğru ve açıklıkla yalansız bir şekilde olmak gerektiğini ileri sürüyor. Güvenilir olmak önemli bir kişilik özelliğidir. Karakteri sağlam olan kişilerde içsel olarak kendini gösterir. Çünkü karakteristik bir özelliği olmayanlar için bunu aşılamak, aynı zamanda geliştirmek güç olur.

Yaptığı şeyi abartmak, yapmadığı şeyle övünüp göğsünü kabartmak hep yalanın yan dallarıdır. Yalanı alışkanlık hâline getiren kişiler hep bir savunma hâlindedir ve bu durum onlar için normal bir hâl alır. Yalan söylemenin çok fazla nedeni vardır, fakat çoğu kişi korkak olduğu için yanlışı savunarak kendini avutur. En önemli neticesi ise fazla yalan söyleyen kimsenin, doğru söylediklerinde dahi onlara artık inanılmayacak olmasıdır.

Yine Stephen King gibi, “Masumların güveni, yalancının en kullanışlı aracıdır.” Çünkü yalancılar, karşı tarafın iyi niyetini, güvenini, saflığını ve inancını kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları için kolayca manipüle edebiliyorlar. Örneğin, ihanete uğramış bir kişi, partnerinin büyük duygusal sıkıntı çekmesine ve ilişkinin istikrarını sorgulamasına, en önemlisi de güvenini kaybetmesine neden olur. Sadakatsizler için inancı geri kazanmak; pişmanlık, hatanın farkına varma, sadık davranış sergilemek yerine, genel anlamda yüzsüz olmakla sonuçlanır ve hatanın yükünü yine ihanete uğrattığı kişiye bırakırlar. “Güven, bir kez kaybedildiğinde, kolayca bulunamaz. Bir yılda değil, belki de bir ömürde bile.” Sadece ihanete uğrayan kişi değil, aynı cinsten herkes her zaman bu güven duygusunu kazanmak için zaman harcayacaktır! Ne kadar zaman ve çaba harcanırsa harcansın, güvenin eskisi gibi asla onarılamayacağını anlamak gerekir.

Güven bir bardak gibidir. Kırıldığında tamir edemezsiniz ve asla eskisi gibi olmaz. Yalan da ise güvenin zedeleneceği gerçeği ortadadır. Her ne kadar beyaz yalanlar olarak adlandırdığımız ufak tefek yalanlar olsa da kişi şüpheli konumda bulur kendini! Güven ve sadakat duygusunu geliştirmek ise uzun zaman alır…

Hayatımızda tanımadığımız insanlara daha çabuk güveniriz. Çünkü daha önce bizi aldatmamışlardır. Güven duygusunun varlığı ile dostluklar, evlilik ilişkileri, anlaşmalar başlar. Kişi kendi niyetini, gayretini, doğru olduğuna inandığı değerler üzerine koyarsa, zarar gördüğü veya korktuğu durumlarda bu değerlerden kolayca ödün vermez ve kendi gözünde değer kazanır. Her zaman sözlerini tutan ve beklentilerimizi karşılayan insanlar bizim gözümüzde güvenilir olur. Aksini yaşadığımız durumlarda ise önce tereddüt yaşar, sonra da artık güvenmemeyi öğreniriz.

Özdemir Asaf’ın dediği gibi: “Yalan söyleseydim, bana incinecekti. Yalan söylemedim, gitti…” Bazen netice ne olursa olsun, yalana başvurmak yerine güveni seçeriz. Bunu ise sadece ahlaki değerleri önemseyen kişiler yapar. Çünkü doğru ve dürüst olmak içseldir ve iyi insanlar bunu tercih eder.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version