Günlük hayatımızda belki de en büyük mücadelelerimizden biri de haklı olmak, haklı olmaya çalışmak ya da kendimizi haklı çıkarmaktır. Göreceli bir kavram olduğu içindir belki de bu mücadelemiz. Yani ne kadar mücadele edersek o kadar haklı çıkacağımızı düşünürüz. Tamamen performans kaynaklı bu olguyu ne kadar önemsersek o kadar üzerine düşeriz. Çoğu insanın yaptığı da bu değil de nedir?
İnsanlar haklı olma mücadelesini bırakıp iç seslerini susturmadan mutlu olmayı denese belki de tüm sorunlar çözülecek. Kimse haklı olma peşinde kendini sürüklemeyecek, hayatın yakamızdan tutup sürüklediği bu evrende mutlu olmayı dert edinecek. Ömrü boyunca haklı olup mutlu olamayan insanlar tanıdım; sorsanız eminim mutlu olmayı tercih ederdi. Çünkü, -göreceli kavramını bir kenara bırakarak çevresi tarafından haklı görülen insanları ele alırsak-, haklılık bir bakıma haklı çıkarılan kişiye hayatın yaptığı büyük bir haksızlıktır. Düşünün ki, bir ömür haklısınız, hep doğruyu yapıyorsunuz ama sizi haklı çıkaracak ve size türlü haksızlıklar yapmış birçok kişi var etrafınızda. Hatta bu haksızlıkları yıllarca sürmüş ki siz yıllarca haklı olmuşsunuz. Yıllarca haksızlığa uğramış bir haklılıktan daha büyük felaket ne olabilir ki?
“Sen haklısın!” duymak isteyeceğimiz en son cümle olmalıdır. Çünkü ben bas bas bağırarak hayatımın dönüm noktasında, “Ben haklı olmak değil, mutlu olmak istiyorum!” dedim etrafımdakilere. Onların şaşkın bakışlarına aldırmadan üstelik. Evet, şaşkın bakışlar; çünkü insanlar haklılık mücadelesinde yanlışlarını doğru yapmanın derdindeyken biri çıkmış avaz avaz haklı olmak istemediğini söylüyor. Onların şaşkınlığını umursamadan kendi iç sesimi dinleyerek haklılık mücadelesini bir kenara bırakıp mutlu olmayı dert edindim. Artık hem haklıyım ‘insanların gözünde’ –ki umurumda değil bu durum- hem de mutluyum. Asıl ilgilendiğim de buydu zaten.
Eş, arkadaş, sevgili ya da iş veren ve çalışan arasındaki bu çekişmede taraflar karşıdakinden önce kendi iç seslerini susturmadan sadece kendine ispatlasa haklı olduğunu, dünya güllük gülistanlık olacak ama kimse bunun farkında değil.
“Yaptığımız en büyük hata, haklılığın yarıştırıldığı tartışmalardır.”
Bir tartışmada ya da gelişen bir olayda yaptığım en iyi şey kendimi ifade etmek olur her zaman. Karşımdaki beni anlamaz ya da dinlemezse bu durum onun sorunudur. Çünkü benim ispata ihtiyacım yoktur. Bazı insanlar kendi doğrularında ayak diretirken onlara aksini anlatmaya çalışmak enerji kaybından başka bir şey değildir.
Haklılık bir nevi kendimizi başkasına ispatlama gayesidir. Bu gaye iç dünyamızda kendimizi haksız çıkaran birçok bahane barındırır. Öncelikle kendi iç dünyamızdaki çatışmaları çözümlersek dışa yansıttığımız karakterimizde sağlıklı ilişkiler kurmak için başlangıç yapmış oluruz. Dışarıda, tüm sosyal ortamlarda, dünyanın öbür ucunda kendimizi aramadan içimizdeki ben’i bulup karşımıza oturtup onunla konuşmalı, hastalıklı yanlarını onarmalıyız. Sonra onunla bütünleşip dışarıya kendisiyle barışık ve bir ispat gayesi olmayan kimliğimizi sergilemeliyiz.
En çok haksız olanlar savunur kendisini. Haklılar daha çok dinler, belki de susar ve oldukça sakindir. Çünkü kendinden oldukça emindir. Haksızlık büyük bir söz karmaşasını ve telaşını da beraberinde getirerek ses seviyesinde yükselme gerçekleştirir. Bu durum çoğu zaman karşıdakini yıldırma politikası içerir. Tüm dünyaya haklılığınızı da ispat edebilirsiniz, bu sizi mutlu edecekse ancak kendinize bir o kadar yabancılaşırsınız. İç benliğinizin yargılaması ve infazını susturmak için savaş verir, haklı bahaneler ararsınız. Bulursunuz da. Bir süre sonra kendi karmaşanızda boğulursunuz. Bunun da suçunu yine çevrenize, belki de en yakınlarınıza atarsınız, yine haklı çıkarsınız.
Haklı olmak neden bu kadar önemlidir? Doğru yaptığımıza eminsek ve iç sesimizle barışık bir hayat sürüyorsak bırakın dünyanın gözünde haksız olalım. Elbet bir gün birileri sizin çabanızı görecek ve sizi anlayışla karşılayacaktır. Haklı olduğunuz ama sizi anlamadıkları bir zamanı düşünün, bu böyle mi kaldı ya da sonrasında kim bunu umursadı sizin kadar? Haklı olduğu halde suçlanarak bir ömür hapse atılanlar var. Ya onların yerinde olsaydınız? Ya da haklı değil de suçlu olsaydınız?
Verdiğimiz tüm mücadele, doğru bildiğimiz yolda kendimizle barışık bir halde ilerlerken kendimizi ispat peşine düşmeden doğru bir şekilde ifade etmek olmalıdır. Haklı değil, mutlu olmanın çabası sarsın tüm bedeninizi…