Değerli Kitapseverler,
Bu yazıda Hayrendiş yazarlarından Hülya Koç Hanımefendi’nin kaleminden çıkan “Harflerin Sen Hâli” kitabını değerlendireceğim. Öncelikle kitabın en etkileyici yanı sizi samimiyetle, yazarın kendi deyimiyle “çay sohbeti tadında” bir sohbete davet ediyor olması… İnsan psikolojisinden sosyolojiye, tarihten gündelik yaşantılara hatta yer yer aşka dair şiirler, kısa öykü ve aforizmalarla süslemiş kitabını yazarımız.
Aforizmalar demişken öyle ortaya laf olsun diye de atılmamışlar elbette. Mesela hayatın zorluklarını bildiğini, daha sıkıntısız bir hayatı yaşamanın keşke mümkün olabilecek olmasını istediğini bize bu aforizmalardan birinde şöyle anlatıyor:
Hey garson!
Oradan bana bir hayat lütfen,
Acısız olsun…
Âşıkların canı yanar, canı yanmayan kişi âşıktan sayılmaz malumunuz. Bunun için de sohbetinde yer ayırmış Hülya Hanım. Bakın ne diyor?
“Sen, adını aşk bildiğim, gönlüme kor diye düşenim, yetmedi mi yakıp yıktığın?”
“Aşk heybeme sabır düştü.” Ne güzel söz anlayana!.. âşığın işi sabırdır, ezalara, cefalara kahırlara sabırdır. Bu sözüyle anlıyorum ey aşıklar sizi demiyor mu?
Bazı insanlar vardır hani geçmişte yaşamayı severler, bir türlü kabullenemezler yaşlandıklarını, yılların geçtiğini… Bunun da farkındayım diyor sizlerle sohbet ederken. Bakalım ne diyor kitap bize?
“Adına mazi denilen birkaç nakarat takılıyordu boğazına, yutkununca geçmeyen acımsı bir tat bırakıyordu.”
Gündelik hayatta hırslara, çekememezliklere, üç paralık menfaat için çekişmelere sahne oluyoruz ve âkil bir akıl bunları görünce elem duyuyor. Neden mi? Çünkü üç paralık unvan için kavga edenlerin resmin tamamını göremediklerini görüyor da ondan. Harflerin Sen Hâli ben bunu da görüyorum diyor bizlere:
“Herkeste bir lider olma telaşı almış başını gidiyor fakat alabora olmuş gemide kaptan olma yarışını izlemek hiç hoş değil inanın. Bize de acıyın yahu!”
“Hep çocuk kalsaydık,
Yalanlarla değil de masallarla uyutulurduk, fena mı?”
Bu sözlerle kirlenen dünyamıza, zehirlenen insan ilişkilerine dair acınası durumu da gözler önüne sermeyi ihmal etmiyor yazarımız.
Bu dünya ağır bir imtihan yeriydi ve ölümün ötesini düşünmek, orada bir şeylerin yolunda olmasını sağlamaya çalışmanın huzurunun insanı kurtarmaya vesile olacağını biliyor yazarımız ve siz değerli okurları, onun deyimiyle çaydaşları ile paylaşıyor:
“İmtihandı çaydaş, puslu bir sabaha uyanmanın bir son olmadığını bilmek fazlasıyla yetiyordu. Ölümün bir diriliş olduğunun farkında olmak, varlık gayesinin son basamağında gösterilen teslimiyetin tecellisiydi.”
Bosna’da yakın tarihimizde büyük bir soykırım yaşandı tüm dünyanın gözlerini kapamadan seyirci kaldığı ve kılını kıpırdatmadığı… Srebrenitsa evet… Kitabımız ne Boşnakları ne zulmü ne Aliya İzzetbegoviç’i unutuyor. Onun sözünü kitabın en can alıcı yerine iliştirip kapanışı yapıyor:
“Bizi toprağa gömdüler fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı.”
Bu ve bunun gibi daha onlarca, yüzlerce satır arası güzel söz, sizi anlayan bir zihin, sizinki gibi atmış bir kalp görmek istiyorsanız bu kitabı mutlaka edinin ve yazarımızın istediği gibi çayınızı elinize alıp başlayın okumaya…
Keyifli okumalar, sağlıcakla kalın…
Konuk Yazar: Özkan KAYA