Ne çok tercih yapmamız gereken şey var. En basitinden sabah kıyafet seçiminden başlayan bir seçim silsilesi ile karşı karşıya kalıyoruz.
Giydiğiniz kıyafetin rengi o günkü psikolojinizi yansıtırmış mesela. Her seçimin bize kazandırdığı veya kaybettirdikleri de olacaktır.
Hayat da böyle değil midir zaten? Yapılan seçimler ve bu seçimlerin sonuçlarının iyi veya kötü olmasından ibarettir.
Daha küçükken başlar bu sorular; hangi rengi seviyorsun, hangi müziği dinlersin, kitap okur musun, büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorulmaya…
Uzayıp giden bir seçenekler listesiyle dolaşmak zorunda kalırız. Bu da ayrı bir sorumluluk ve yük getiriyor olsa gerek üzerimize.
Bugün ne yesemden başlayarak hangi okulları okumalıyıma; hangi mesleği seçmeliyimden eş veya arkadaş seçimine kadar ne kadar çok şey var düşünülmesi gereken.
En basitinden en zoruna kadar sürekli bir sınavın içerisindeymiş gibi seçenek üzerine seçenek sunulur önümüze ya da bunu seçmen gerekiyor diye dayatmalarla karşılaşırız.
Bu seçimleri yaparken kendi kararımızı ne kadar uygulayabiliyoruz ya da bizi asıl mutlu edebilecek argümanları seçebiliyor muyuz önemli olan bu.
Hayata bir kere geliyorsak ve bu hayatta mutlu olmamız gerekiyorsa kendi seçimlerimizi kaderimize yansıtabilmemiz gerekli.
En azından başkalarının seçimlerini yaşarken duyacağımız pişmanlık yerine kendi seçimlerimizin geri dönüşüne katlanmak daha kolay olacaktır.
Seçimlerinin sonuçları kötü olsa bile en azından denedim veya kendi seçimimdi demesi daha kolay insanların.
Hayatta ne yaşarsanız yaşayın her zaman bir seçim yapma zorunluluğumuz bulunmakta; hayat seçimlerden ibaret olmakta.