Zaman nasıl da silikleştiriyor her şeyi. Geçmişi, buğulu camların ardından özlemle izliyoruz. Zaman geçtikçe her şeyin tadı tuzu değişiveriyor. Çevremiz değişiyor, en önemli farklılaşma kuşkusuz bakış açılarımızda oluyor. Bir anda daha ılımlı, daha sabırlı, daha az tamahkâr oluyoruz. Hayat akarken bu konularda fazlasıyla ikna ediyor her birimizi. Hepimizin ortak öğretmeni olan zaman öğreticiliğini konuşturuyor.
Yaşam çizgisinde aynı kalmıyor hiçbir şey. Hiçbir duygumuz, hiçbir ruh halimiz… Bazen yüreklerimiz dertlerimizden dolayı kurşun gibi ağırken bazen de bir kuş tüyü hafifliğiyle salınıyoruz gökyüzünde. Hiçbir şey öylece durup kalmıyor yerli yerinde. Zaman içerisinde tazecik filizlenen bahar çiçekleri gibi dünyaya merhaba diyen minik eller. Sanki ayıracak bir dakikası daha kalmamış gibi aniden göçüverenler. Görmek istemiyormuşçasına kapanan yorgun gözlerin sahibi solgun yüzler… Hayat geliş gidiş bileti hep önceden kesilen zıtlıklar treni. Sadece bizim gözümüzle belirsiz her şey.
Gidenler,
Kalanlar,
Yolu yarılayanlar. Bitirenlere inat yeniden başlayanlar…Öyleyse her şey ders niteliğinde olmalı aslında. Çok ehemmiyet verilmemeli bu yaşama. Gençliğinde aynaya bakmaya doyamayanlar neredeler? İpekli entarisine kıyamayıp giyemeyenler, küsmüşler mi çiçekli örtüyle yemek yedikleri ahşap masalara? O sıkı sıkı kapattıkları kapılar neden bu kadar savunmasız şimdi? Geçip gitmişler. Yemeğin tuzlu olmasından, ekmeğin kurumasından ,havanın soğuğundan yakınmışlar. Sanki çok da zamanları varmış gibi bunlara .
Anlamak gerek, anlamaya çalışmak gerek bazı şeyleri. Ancak böyle başa çıkabilir insan hayatla, ancak bu şekilde güç bulabilir insan en çaresiz olduğu anlarda. Tünelin çıkışı hep akılda. Hep aklımızda…