Hayata Dair

Tülin Erol 783 Görüntüleme Yorum ekle
4 Dak. Okuma

Farkına varmadan geldiğimiz şu dünyadan, zamanı gelince bir çok deneyim ve farkındalık edinerek yok olup gideceğiz her birimiz. İyi yaşa, mutlu yaşa, zorluk yaşa… Bir şekilde mutlak son bizi bulacak. Yaşadığımız yıllar boyunca hayatın içinde varolma mücadelesi ile didinip durduk. Bir yerlere gelebilmek için okuduk, çabaladık. Meslekler edindik, çalıştık çalıştık koşturduk. Hâlâ da bir çoğumuz mücadelemize devam ediyoruz ve edeceğiz.

Yaşamın içinde varolduğumuz sürece didinip duracağız. Kazanımlarımız da olacak kaybettiklerimizde. İnsanoğlu; söz konusu ne olursa olsun doğası gereği bir şeyleri başarmak elde etmek ve elde ettiklerini ya da elinde varolanları kaybetmek korkusuyla yaşar.

Çeşitli türden korkularımız vardır. Hayatımız boyunca bizimle dalga dalga ilerleyen, bize eşlik eden kimisi de kendiliğinden yitip giden bir sürü korkuyu deneyimleriz. Yüzleşmeyi seçmek kadar kaçmayı ve ötelemeyi tercih edenler de olur.

Korkularımızla baş edecek gücü bulduğumuzda hayatın bize akışını kolaylaştırmış oluruz.

Bir de hayatın bize yaşarken getirdiği korkular oluşur. Kaybetme korkusu gibi… Eşimizi, dostumuzu, arkadaşımızı, sevgilimizi, bize ait bir canlıyı, hele ki anne baba ve kardeşlerimizi.

Maddi kaygılarla ilerleyen, mal mülk, iş güç kaybetme korkusu. Standartlarımızın gitgide düşmesi sonucu; elde olanları da yitirme korkusu. Peki bizler tüm bunlardan nasıl arınacak nasıl üstesinden geleceğiz ?

Sürekli söylendiği üzere “su akar yolunu bulur.” misali boşvermiş görünerek mi!.. hayır elbette değil. Bir şeyleri değiştirmek bir şeylerin yerine başka şeyleri koyabilmek için öncelikle kendimizi tanımalı ve eksik yönlerimizi tamamlamalıyız. Kendimize yapacağımız en büyük iyilik; kendimizi yenilemek olmalıdır. Etrafımızda oluşan dış etkenlere karşı her daim başka bir çıkış yolu olduğunu ve o yolu bulmak için ileriye doğru adım atmayı bilmeliyiz.

Hayatımıza bir şekilde dahil ettiğimiz ama sonradan ne olduğunu anladığımız toksik insanları ve onların gereksiz izlerini de hayatımızdan çıkarmalıyız. Herkes er ya da geç hakettiği yerde olmalıdır. Ardınıza dahi bakmadan size iyi gelmeyen her şeyden ve herkesten vazgeçmeyi bilmelisiniz.

Emin olun ki hak ettiğiniz değeri ve onlar için yaptıklarınızı hiçe sayan kişilerden arınmak tıkanık yollarınızı açar ve kendi değerinizi arttırır.

Günümüzde gelecekten kaygısı olmayan tek bir bireyin dahi olmaması imkânsız. Bugünkü şartlar ne olursa olsun önümüzün karanlık olduğu şüphesiz. Bu gidişle ne kadar hayata olumlu bakarak tutunabileceğiz bilemiyorum. Niyetim kimseye olumsuzluk aşılamak değil, bilakis olumlu bakabilmek umut dolu olabilmek için bir yol bulmak. En önemli olan unsurda hayatta olmak ve sağlıklı olmak.

İnsan insanın hem zehri, hem de ilacı olabiliyor. Her koşulda yanınızda olacağını bildiğiniz, bir arkadaşın bir dostun varlığı güzel bir nimet iken menfaatleri bittiğinde bir bakmışsınız ki sırtınızdan ilk vuran o oluyor. Diğerleri de sıraya girmiş sinsi sinsi pusuda bekliyor. Kimin ne olduğunu anlamak için sadece bir kenara çekilip bakmak yetiyor inanın. Bir zamanlar sizin için canını verecek kadar (güya) sevdiğini saydığını söyleyenler yanınızda dahi olmuyor. Bilseler ki; yoklukları sizin için meğer ne kadar geç kalmış bir lütufmuş.

Size iyi gelen, hayatınıza bir anlam ve güzellik katan her insana gönül kapınızı açtığınız gibi sizi üzen kıran ya da iyi olmanızı istemeyenlere de kapatmasını bilin derim. Hayat hiç kimseye hak ettiğinden fazlasını vermek için ve geriye dönüp irdelenecek kadar uzun değil.

Bırakın sizinle olmak isteyen yanınızda yürüsün, gelmek istemeyen de yolunda…

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Tülin Erol
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version