İnsan yaradılış mucizesi insan, anne merhamet abidesi anne. Çocuk, cennet meyvesi çocuk.
Doğdu doğacak, yürüdü yürüyecek ha büyüdü büyüyecek. Kucağındaki sana muhtaç, bir küçük insanı, özenle beslemek, emek vermek ve belki de başka kimsenin sevemeyeceği kadar çok sevmek. Gül büyütürken dikenleri kanatsa dahi, sorgusuz sualsiz sevmek.
Çocuklar annelerinin büyümeyen bebekleri,
Ümit emek ve uykusuz dünleri,
Hayat denilen bahçenin, ender bulunan gülleri,
Çocuklar babalarının uğraş ve umutları,
İş dönüşü sevgiye açılan kucakları,
Hayata kalan mirasları, gurur ve umut kaynakları,
Ya hayat onları bizim gibi kucaklamazsa,
Kırarsa dallarını hoyratça,
Kaygı sabır ve yürek sızıları,
Fikirlerin ince gülleri,
Sevinç ve hüzün gözyaşları…
Hasta olunca minik yavrular, ateşlerin içinde yürümek ve iyileştiğinde, sanki yeni doğmuş gibi hissetmek. Uykusuz gecelerin sabahında bile, bebeğine özlemle sarılabilmek. Bildiği her şeyi onunla yinelemek. Onunla emeklemeyi denemek. Hatta yürümeyi yeniden öğrenmek.
Gözlerimin serpilen bir çiçek,
An be an yeşeren an be an büyüyen,
Şahit olduğum en büyük mucize,
O annemin çocukluğu o benim çocuğum.
Kıpırdanır açılır savrulur bulanır,
Su gibi coşar bazen, bazen dupduru kalır,
Minik ayakları hayata dolanır.
Büyümekte zanneder olgunluğu aldanır,
Konuşur susar öfkelenir dağıtır,
Coşar gürler dolar yağar,
Üfleyince tutuşur alev alev yanar,
Suyla söner yangın deyip avunur,
Sever küser bağlanır ayrılır,
Zamana karşı bir büyük yarıştadır,
Gözler kapanınca bitecek derken yanılır,
O annem o babam o senin annen çocuğum.
Minicik elleriyle, mahsusçuktan tamirat yapan küçük adamın, çıkardığı kulak tırmalayan seslere, moralsizken de gülersin. Anlamını bilmediği kelimeleri söyleyince çocuk, dâhiymişçesine sevinirsin. Küçük yavrunun, hayal gücünün doruklarına çıkması, uzaya çıkmasıyla eşdeğerdir anneler için.
Annesine sordu çocuk:
Neden yağmadı anne kar?
Hiç oynamadım kartopu,
Yapamadım anne kar,
Anne sustu…
Bunun bir cevabı yoktu,
İşte tam o an da,
Küçük kardeş söze karıştı.
Çünkü kar üşütmüş,
Evde hasta yatarmış,
Annesi üstünü giy demiş,
Kar onu dinlememiş.
Anne güldü ve öptü, çocukların gözlerinden,
Sınırsız hayallerinden… Öptü sadece…
Hayatın arapsaçına döndüğünde bile, ipek saçları minik örgülerle, rengârenk tokalarla süslersin. Büyümeye başlayan evin en tatlı ferdine, mümkün olsa, bir ipek böceği misali kozalar örersin.
Hey çocuk…
Savur saçlarını, savur yarınlara.
Büyümekten korkma ama,
Bu günlerini de yaşa doya doya,
Rüzgârlarla dans et, kelebeklerle uçuş,
Giyin süslen rengârenk,
Dilediğin gibi rüküşler,
Koş, zıpla, evcilik oyna.
Yürü çayırlarda çıplak ayaklarınla,
Yağmurda oluşan birikintilere,
Hiç düşünme atla.
Büyüdüğünde hep düşüneceksin nasılsa,
Rengârenk boyaları al ve
Elini yüzünü boya küçük maskara,
Yeter ki büyüdüğünde olmasın alnın kara,
Şakaklarından aksın alın terin,
Yanaklarında mutluluk gamzelerin,
Yanında olsun her zaman sevdiklerin,
Yürüdüğün yol hep aydın olsun.
Dünya sana bir cennet,
Cennetin Mevla’nın rızası olsun..
Evet dersin ya, küçük maskaranın çoğu zaman isteklerine, annesindir çünkü. Hayat da hayırların da olduğunu, anlamak istemeyen, yumurcağın masum nazları, iyice inceltip, şeffaflaştırır anne yüreğini. Bazen de aklı bedeninden taşan, bilmiş bilmiş bakan, kendince efelenip kafa tutan, görünüşü küçük lafları büyük birileri, karıştırıp kördüğüme çevirir anne yüreğini.
Hayat denilen bahçenin,
Ender bulunan gülleri…
Çocuklar…