Bir gün biri daha keşfedecek,
Yeni bir söz yeni bir kelime.
Belki de hep vardı da
Dile gelmiştir vakti gelince.
Bir gün yeniden keşfedilir,
Harikulade bir çiçek,
Sanki daha önce verilmemiş
Güzel yüzlü sevgiliye.
Keşfedilecek vakti gelince
Aşka dair yeni bir acı.
Sanki daha önce hiç kimse,
Nefes alırken ölmemişçesine.
Ve… Aşk adeta yeniden keşfedilir…
Belki de Sevdalı gönüllere öyle gelir.
Bütün cevaplar tükenir,
Kimya karışır…
Matematik yerle bir… ,
Ve… Aşk yeniden keşfedilir…
Soruların cevabı bellidir. Her kapı ona açılır, her söz onu hatırlatır, sıradaki şarkı ona tutulur, adaklar adanır kavuşmak için, dualar edilir. Küsünce dünya durur, barışınca tüm kederler kaybolur. Boş bakarsın her yana çünkü sen ordasındır, ruhun o yarin yanında. Tebessümlerin daha belirginleşir, gözyaşların daha da derinleşir.
Kimya karışır yani açıkçası saçmalanır… O yüzden her saçmalayana ‘’hayırdır aşık mısın’’ denir belki de. Matematik de yerle bir olur gerçekten, saat kavramı, gece gündüz karışır, yemek içmek de aranmaz (aslında bu iyi bir şey). Aşk kavramları da aklı da karıştırır…
Eski zamanlara ve İstanbul Türkçesine her zaman bir merakım olmuştur. Bir diyalog canlandı gözümde paylaşmak istiyorum dilim döndüğünce… Geçmiş ve şimdiki zaman da geçen ve nişanlılık dönemini anlatan bu küçük diyaloğu tebessüm ile okuyacağınızı umuyorum. Bu arada şimdiki zaman gençleri bir aydır, geçmiş zaman bir yıldır nişanlı ve telefon görüşmesi yapıyorlar.
GEÇMİŞ ZAMAN
– Efendim zatınızdan, bir ayı geçkindir her hangi bir kelam duyamadım, mahzun oldu köleniz.
– Şahsınızdan gelen hediye, bizi ziyadesiyle mesut etmiştir. Hislerimiz müşterektir efendim.
– İpek mendilinizi, itina ile saklıyorum efendim. Gül benzinizden mahrum etmeyiniz sultanım. Bu fakire bir müjde veriniz.
– Efendim anlıyorum ki, pek müteessir oldunuz, validemin izni ile buyurun gelin inşallah…
– Gözlerimin ve gönlümün ışığısınız. Lütfettiniz efendim.
ŞİMDİKİ ZAMAN
– Neredesin, arıyorum kaç saattir, çalıyo çalıyo açmıyosun.
– Ya, duymadım ev insan dolu. Hem ne o öyle, hesap sorar gibi.
– Ya seni kıskanıyoruz kızım herhâlde, nerde buluşuyoruz.
Sözde, aşkı yazmak için niyetlenmiştim, söz döndü, SÖZDE AŞKA. Şarkıdaki gibi; biz büyüyünce mi kirlendi dünya?
Zamanı tutsak yapıp yüreğinde…
Bol keseden harcanmış günlere inat
Açılmış katmer katmer dünlerde…
Gizlenen tomurcuk güllere bir bak
Aşkın izleri vardır derin gözlerde…
Ezberleri bozar hayat şimdilerde
Bazen dingin bazen yorgundur ruhu…
Sanırsın bir gezgin saklı bahçelerde.
Aşk aramaktır derinliği. Tıpkı bir hazine avcısı, gibi… Aşk derin denizlerde bir yerlerdedir, aşk değerini bilene aşktır. Ne zaman içlerimiz boşaltıldı, ne zaman klonlanmış gibi aynılaştık. Özel olmak, sahsına münhasır ve şahsiyetli aşklar yaşamak, neden geçmişe ait bir tarihi eser, antika olsun ki…
Nezaket saflık, gelenekçi olmak, geri kalmak mı? Teknoloji her şeyi olduğu gibi, insanları da mı mutasyona uğrattı. Hipnotize edilmiş gibi bedenler dolaşır oldu, ruhlardan ayrı düştü bedenler. Ne zaman zayi edildi aşk nimeti.
Sanal dünyalar ve sanal hayatlar da izledikleriniz, duyduklarınız, gördükleriniz doğru örnekler değil. Aşk güzel ve kıymetli bir mücevherdir.
İnsanın, karşı cinse aşkı kadar doğal bir şey yoktur. Zaten kullara duyulan aşk Yaradan’a duyulacak aşkın, sadece deneysel bir çalışması gibidir. Kalp düzgün çalışıyor mu? Hissiyat var mı? Bir canlıyı sevebilme kapasitesi ne? Sadakatin önemini biliyor mu? Kalbinin sesini dinle ve yüreğinin götürdüğü yere ama gitmeden evvel, bir dur, düşün, sahip olduğun beden de, ruhta, amaca hizmet için yaratılmış malzeme o kadar. Malzemeyi güzelleştirmekte, heba etmekte senin elinde.
Yüreciğini eline al, koy bir masanın üzerine, düşün ki bir et parçasında gizli, sırlı ne lütuflar var. Masumiyet vardı bir hicap vardı, hayâ vardı. Nineler saklamadı mı yoksa bir gün lazım olur diyerek, eski sedef kakma sandıklarının köşesine bir tutam naftalin kadar masumiyet.