Detayları görür müsünüz?
Yoksa yüzeyselci olmak yetiyor mu?
“Bu nasıl bir soru şimdi?” diye düşünüyor olabilirsiniz belki de düşünmeye başladığınız şey tam olarak sorunun kendisi; “Gerçekten nasıl görüyorum acaba?”
Bir resme baktığınızda gördüğünüz çizimin kendisi mi yoksa çizimle bütünleşerek anlatılmak istenen mi?
Bir müziği dinlediğiniz zaman melodisi mi sizi cezbeden yoksa melodisi ile daha da anlamlı hale gelerek ruhunuza fısıldayan sözlerimi?
Okuduğunuz kitabın konusu mu, sayfa sayısı mı önemli olan?
İzlediğiniz filmlerdeki sahneler mi yoksa yönetmenin hayal gücü mü sizi cezbeden?
Hayatınızdaki insanlara iletişiminize çevirin şimdi düşüncelerinizi…
Konuştuklarını dinliyor musunuz?
Yoksa anlıyor musunuz?
Anlattıklarında onları hissediyor musunuz yoksa, “Hımm, evet…” diyerek geçiştirici yanıtlarla mı dolu sohbetiniz?
Çocuğunuz size seslendiğinde ona gerçekten ilgiyle mi cevap veriyorsunuz yoksa her ne ise anlatacağı, soracağı bitsin diye mi kaşlarınız havada bekleyişiniz?
An’ı mı yaşıyorsunuz, anlık mı yaşıyorsunuz hayatı?
Gün içerisindeki küçük işaretleri görebiliyor musunuz yoksa rutinden sayarak, günleri mi geçistiriyorsunuz?
İşe giderken her gün aynı yolu kullanıyorsanız köreltir bakış açınızı, bir çocukla göz göze geldiğiniz zaman tebessüm etmeyi anlamsız buluyorsanız kalbiniz de bakış açınıza uyum sağlamış demektir. Önünüze çıkan bir iyilik fırsatını bile isteye görmezden geliyorsanız ruhunuza huzursuzluğun gölgesi sinmeye başlamış demektir.
Sevdiğiniz insanların sevinçleriyle yüzünüze sahici bir gülüş konduramıyor; üzüntüleri ile derinden hüzünlenmiyorsanız kaybetmeye başlamışsınız insancıl yanınızı…
Aşkınızı,sevginizi bulduğunuz kalbi, sevdiğiniz insanı hüzünlü gördüğünüz zaman, hüznü almaya çalışmak yerine dilinizde ezeli bir sessizlik ya da sözleriniz de gereksiz bir eleştiri varsa kalbinize çöreklenmiş bir sevgisizlik tohumunu suluyorsunuz demektir.
Avucunuza sığan küçücük ellerin mutluluğunu, bakışlarınıza kilitlenmiş bir çift gözün sevgi dolu bakışını görmezden geliyorsanız hayatın en masum yanını kaçırıyorsunuz demektir.
Bir kadının kalbinde kurduğunuz tahtı, bir adamın yüreğine serdiğiniz şiltenizi şüpheye yer vermeksizin sahiplenemiyorsanız kalan ömrünüzü hep eksik geçireceksiniz demektir.
Hayat detaylarda saklı, suyun yüzeyine bakarak aldanmayın.
Korkmayın sokun başınızı o suya ve görün inci tanelerini saklayan istiridyeleri, görün çakıl taşlarının suyla dansını…
Keyifle hissedin suyun kabarcıklarının yüzünüzde bıraktığı o serinliği…
Korkmayın!
İnsanları tanıyın, sevin, ayrılın, kavuşun, anlayın, anlatın…
Bir çocuğu sevmekten-sevindirmekten alı koymayın kendinizi! Küçük bir kalpte sevgiyle hissedilmek yaşamın şifasıdır unutmayın.
Bir hayvana yapacağınız iyilik, gölgenizi yüceltir manevî açıdan unutmayın.
Dostlarınızı bir sıralamaya koymadan, sıralama gütmeden en son kimin arayıp sorduğunu önemsemeyin; anımsayın, arayın.
Denizi seyredin, mavisinde tazelenip kokusunda ayılıp kendinize gelin.
Ağaçların gölgesinde oturun ara sıra size olan cömertliğini karşılıksız korumasını düşünün.
Bir kitapla yeni yaşamlara geçmekten alıkoymayın kendinizi,satır satır yol alın öğrenin…
Sayfa sayfa dinleyin ve size uygun olan bölümlerinde nefes alıp değişmek için kendinize zaman verin.
Hayatı derinlerde yaşayın ama tadını kaçırmadan.
Hüznü, sevinci, acıyı, tatlıyı yedibahar çiçeği gibi bir ağacın dalları sayın ve yaşadıktan sonra başka bir dalına konan kuş misali uçmaktan korkmayın.
Kendinizi sevin, rutine alıştırmayın ne aklınızı ne ruhunuzu…
Sizi mutlu eden uğraşlara hayatın tadını çıkarın.
Yüzeysel geçmeyin bu yoldan, adımlarınızı tekrar etmeden, kendi gölgenizi takip etmeye çalışmadan,memnuniyetsiz bir ifade ve söylemlerle içinde bulunduğunuz anın büyüsünü bozmayın, aksine fark edin. Çevrenize daha dikkatli bakın; şükür sebepleri bulacaksınız, kendi vizyonunuzu yükseltecek girişimleri öğrenecek belki yeni bir yaşam şeklini benimseyeceksiniz, ihtiyacı olan birine el uzatma şansı yakalayarak “iyilik” yapmanın ne kadar doyumsal bir davranış olduğunu ve bakış açınızı nasıl huzurla beslediğini görmüş olacaksınız.
Yüzeysel yaşamın üzerinden geçtiğinizde, yıllar sonra koskoca bir ömrü heba etmiş olduğunuzu anlayacak geri dönüşü olmadığından pişmanlıkla “keşke” diyerek hüzünlü gözlerle dalıp gideceksiniz.
***
“Gençliğinde başarılı bir insan olarak anılan bir kadının yıllar sonra tekerlekli sandalyesiyle evinin balkonunda durmuş parkta oynayan çocukları, onlarla ‘çocuk’ olan büyükannelerini, büyükbabalarını neşeli oyunlarını izliyordu. Biraz daha ileride bir çiftin kahvelerini alıp ağaç gölgesinde nasıl sevgi dolu bakışlarla sohbet ettiklerini, kahkahalarını görüyordu. Parkın diğer köşesi alabildiğine yeşillik olduğunu ve küçücük bebeklerin çıplak ayakları ile korkarak ama heyecanla keşfederek annelerine doğru koşmalarını, başını biraz yana eğerek tebessümle izledi. Ağaçların arasından havalanıp yeniden konan kuşların seslerini keyifle dinledi. Seyyar satıcıların bir köşede pazarladıkları renkli uçan balonların, kokusu evinin balkonuna dek gelen mısırların çocuklar tarafından nasıl da neşeyle alındığını izledi.Her gün değişik insanların geldiği bu park onun için her gün yeni bir film izler gibi dışarıyla olan eğlenceli tek bağlantısıydı. Yıllar sonra bunca detayı fark ettiği parka bakarken, aslında orada ki akışın her gün tekrarlandığını fakat kendisinin bunları göremeyecek kadar yoğun ve hayatı sadece çalışmaktan ibaret saydığı gerçeği ile karşı karşıya kalmıştı.
‘Şimdiki aklım olsa…’ diye düşünmeye başladı…”
***
Evet sizler henüz, “Şimdiki aklım olsaydı…” diyeceğiniz yol ayrımına gelmediniz en azından öyle umuyorum. Hadi bu günden başlayarak ertelemeden görmek istediğiniz değil görüş açınızdan kaçan neler varsa onları önce keşfedip sonra keyfini çıkararak yaşayın. İlerleyen yaşlarda, “İyi ki yapmışım” heybenize bolca güzel ve farklı anı biriktirin.
Hayat o kadar özel bir şans ki, içinde bulunduğunuz koşulları bahanelerle süslemeden,üşenmeden harekete geçmelisiniz.
Yüzünüze yayılacak olan neşe, gülüşünüz bulaşıcı unutmayın siz bakmayı bilirseniz görebilirsiniz ve çevrenizde ki insanlar nereye baktığınızı merak ederek sizden feyz alarak bakmayı değil görmeyi; yüzeysel yaşamayı değil derinlemesine hayatın keyifli yanlarından geçmeyi öğrenecekler.
Bazen iyilik nesnel değil “nasıl” sorusunun cevabı olarakta yapılır.
Sevgiyle kalın.