İnsan yaşamı doğumla başlar. 9 ay anne karnında mucize ile şekillenen insan, minik bir embriyo iken ete kemiğe bürünür, şekillenir. Akıl, nefs, merhamet, irade ve hırs gibi duygular ile dünyaya gelir. Burada başrol annenindir. Ancak hamilelik bir hastalık değil, hayatın doğal gerçeğidir.
Zamanımızda bu rol farklı şekilde yaşanmaya başlandı. Teknolojinin gelişmesiyle insan gücünün yerini makineler aldı. Yaşam kolaylaştı; ancak dezavantajı da oldu. Anne adayları daha hareketsiz bir hayat sürmeye başladı. Suni gıda, hava, su, iklim şartlarını da katarsak sağlıksız doğumlar arttı. Özenle korunan anne adayları, her işi yapan aile bireyleri ve makineler vasıtasıyla az hareket eder hale geldi. Sonrası prematüre bebekler, erken doğumlar ve sezaryen doğumlar.
Eski yıllarda bu kadar sezaryen doğuma rastlayamazdınız. Normal doğumla anne 3 gün sonra normal yaşamına dönerdi. Nesiller daha sağlıklı ve dirençliydi. Şimdi anne adayları normal doğumdan korkuyor, hastaneler kuvözlerle dolu ve sağlıksız bir nesile evrilme var. Nüfus oranımız ise düşüyor. Bir toplumun en büyük zenginliği, genç ve sağlıklı bireylerdir. Zor bir zaman diliminden geçtiğimiz bu çağda anneler de çalışıyor, bebeğine zaman ayıramıyor. Belki o bebek en temel besin olan anne sütünden de mahrum büyüyor. Biz kadınlar olarak çalışma hayatına, ekonomik güce, aile bütçesine desteğe “evet” diyelim; ancak temel görevimiz olan anneliği ilk planda tutalım.
Ve yaşlılık… Hayatın diğer bir gerçeği. Yıllarca iş hayatı, çocuk yetiştirme, evlendirme, onların hayatlarını idame ettirmek için çırpınan anne babalar, artık bu görevlerini bitirince yaş ilerlemiş, yorulmuştur. Emeklilik yaşı gelmiş, belki sağlık sorunları ile daha aktif yüzleşmiştir. Yaşlı insanlar tek şey ister: sağlık ve sadece huzur. Evlatları ve torunları ile sakin ve mutlu bir ömür. Dede ve büyükanneler ile büyüyen çocukların neşeli ve mutlu çocuklar olduğunu hiç unutmamak gerekir. Yaşlı anne babalar, evlerin huzur kaynağı, yardımcısı, evlatlarının destekçisidir.
Çağımızda şu acı olaylara da tanıklık ediyoruz. Onca emekle okutulan, kariyer yaptırılan, iyi mevkiye gelen evlatlar; anne babalarını huzurevlerine gönderiyor veyahut bakıcı buluyor, yalnızlığına terk ediyor. Bir yakınımın anlattığı olay beni etkiledi. Yaşlı bir hanım bir marketten ürün istiyor, elemanlar götürdüklerinde yalnız bir hanım ile karşılaşıyorlar. Onlarla sohbet ediyor: “3 çocuğum var, üst mevkilerde. Keşke biri berber çırağı olsaydı da yanımda olsaydı,” diyor. Market elemanları üzülerek ayrılıyorlar.
Ataerkil bir toplum olan bir milletin böylesine yalnızlaştırılması üzücü ve düşündürücü. Şunu da ifade etmek isterim: uzman olarak gözlemlerim, refah seviyesi arttıkça insanların yalnızlığa terk edildiği gerçeği. Ancak Anadolu’da aynı evi paylaşan, büyüklerine saygılı, hürmetli insanlar, şehirler çoğunlukta. Toplumumuza yakışan da budur. Gençler unutmasın, bir gün onlar da yaşlanacak, yanlarında evlatlarını görmek isteyecekler.
Sağlıklı nice nesiller, sağlıklı huzurlu yaşlılıklara…
Sevgilerimle.