Sanıyorum 2004 yılının sonbaharıydı. Cem Yılmaz’ın yazıp yönettiği G.O.R.A filminin ilk fragmanını izlediğimde donup kaldığımı hatırlıyorum. O kadar şaşırmıştım ki bir süre neler olduğunu anlayamamıştım. Nihayet birileri içinde görsel efektlerinde olduğu gerçek bir Türk bilim kurgu filmi çekme cesaretini göstermişti. Bu fragmanı izledikten sonra filmle ilgili her türlü bilgiye ulaşmayı, çekimlerin nerede yapıldığı vesair bilgileri araştırdığımı ve sabırsızlıkla filmin vizyona girmesini beklediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Film gerçekten beklentimi karşılamıştı. Elbette ki yıllardır pek çok insan, iyi ya da kötü uzun uzadıya işin sinematik kısmını eleştirdi tabi. Benim değinmek istediğim nokta ise bu eserin bir Türk bilim kurgu filmi olması ile alakalı.
Ülkemizde bilim kurgu özellikle yabancı yapımlar için oldukça beğenilmesine karşın Türk bilim kurgu eserleri (Sinema, roman vs.) maalesef genel olarak tercih edilmeyen bir tür olmuştur.
G.O.R.A. filmi, istendiği takdirde pek ala bu türde işler yapılabileceğini göstermişti. Peki o zaman neden ülkemizde insanlar, özellikle Türk bilim kurgusuna bu kadar mesafeli ya da daha doğrusu ön yargılı yaklaşıyordu.
Yıllardır kafamı kurcalayan bu sorunun cevabının, kendimizi başka hayatlar ya da başka zamanlarda gelişmiş olarak hayal edemiyor olmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Türkün uçması, uzaya çıkması, ışınlanması sanki şaka gibi geliyor. Neden böyle? Neden bu tarz işler üstümüze olmayan elbiseler gibi duruyor?
Halbuki Dünya tarihinde birçok yeniliğin icadında olan bir milletiz. Yenilik bize uzak bir şey değil ki. Dünya üzerinde zekâ seviyesi yüksek ilk on ülke içinde yer aldığımız bariz bir gerçek.
Bütün bunların altında yatan yegâne sebep kendimize hakkettiğimiz değeri vermememizden geçiyor. Toplumun küçük bir kesiminin stratejik hataları yüzünden yüzlerce yıl “El alem ne der?” “Eski köye yeni adet” gibi zırva laflar yüzünden bu zeki ve üretken millet, potansiyelimizi bizden daha iyi fark eden ve gelişmemizi engellemek isteyen insanlar tarafından bastırılmıştır.
Önceliği her zaman günü kurtarmaya ve karın doyurmaya odaklanarak geçirmiş, bununda kolay ve sistematik yöntemlerini aramak yerine çok enerji ile az üretim yaparak layığı ile becerememişiz. Maalesef bahane aramak en iyi yaptığımız şey olmuş.
Bu hızla geçen yılların sonunda prangalarını kıramamış olan büyüklerimizin hataları bize ders olmalı diye düşünüyorum. Bahane üretmek görünen o ki bize hiçbir şey kazandırmıyor. Kazandırmadığı gibi bu ruh halinin, geleceğimizi ipotek etmemize neden olduğunu anlamamız gerek.
Sonuç olarak G.O.R.A. ile başlayan ama yine sadece Cem Yılmaz’ın çabaları ile hala çekilmeye çalışan bu filmlerin ve bizler gibi çabalayan Türk yazarların ürettiği yazılı eserlerin bir an evvel hak ettiği yere gelmesi gerekiyor.
Eğer Dünya bir sahne ve hayatlarımızda bir oyunsa edebi eserler de bu oyunun senaryolarını oluşturuyor demektir. Eğer iyi senaryolar yazılırsa kaliteli bir hayat mümkün olacaktır. Bilim kurgu edebiyatı bir eğlence aracı değil aslında geleceğin ta kendisidir.
Hepinize kurgusu güzel macera dolu bir yaşam diliyorum efendim.