Rengarenk kalabalıklar arasında meşguliyet dolu bir hayat mı istersin, yoksa gerekliliği neticesinde sade bir kompozisyon mu dilersin?
Yorgunlukların, zihin karmaşalarının bir sebebi de hayatımızda bir şeylerin haddinden fazla var olmasıdır. Mesela; lazım olandan fazla giysi, evinde boşluk bırakmayacak kadar fazla eşya, o makinesi bu makinesi, kapitalizmin ihtiyacın olmadığı halde ihtiyacın zannettirdiği bir çok şey.
Kendine ne yapıyorsun? Eşya mı sana hizmet ediyor, yoksa sen mi eşyanın kölesi olmuş bir haldesin?
Bilmelisin ki çok eşya, çok dağınıklık demek. Karmaşık bir ev, karmaşık bir zihin demek. Düzeni korumak için kaybettiğin zaman da cabası. Hizmet etmesini beklediklerine hizmetçi olmak değil de ne bu!
Minimalizm felsefesinin savunduğu düşünceye göre, ne kadar sade yaşarsan, o kadar huzurlu ve rahat hissedersin. Bu konuda yıllar öncesinde söylenmiş: “Az olsun, öz olsun.” diye bir atasözümüz bile var.
Gereğinden fazla olan her şeyin, zihin gelişimini ve çalışmasını olumsuz etkilediği söylenmektedir. Sadelik barındıran bir ortamda daha çok dopamin hormonu salgılıyorsun, işlerini yorulmadan bitiriyorsun ve bu sana “fazlasına ihtiyacım yok” güvenini veriyor.
Sadeliğin özgürlük olduğunu bilmeden evine eşyaları, midene yiyecekleri, zihnine olur olmaz insanların sözlerini doldurdun. Azalttıkça özgürleşeceğini fark edemedin.
Az olanla zaman bile çok daha verimli planlanıyor. Bu konuda yapılan bir deneyde, çocukların oyuncak sayısı ile oyuna harcadığı zaman ilişkisi değerlendiriliyor. Ortaya çıkan sonuç şu şekilde: Onlarca oyuncağı olan bir çocuk değil, 1 tane oyuncağa sahip olan çocuğun bu oyuncak ile daha fazla vakit geçirdiği tespit ediliyor. Yine yapılan başka bir deneyde, marketlerde seçeneklerin fazla olması insanlara alıp almama konusunda zihin karmaşası yaşatırken, seçeneğin az olması karar verip almasını kolaylaştırıyor.
Sadeliği yaşam tarzı olarak benimsemiş Diyojen’in de sadelik ile mutluluk arasındaki bağlantıya dair örnekleri mevcuttur. Diyojen, Büyük İskender’e “Sen benim kölemin kölesisin çünkü dünya benim kölemdir, sen de dünyanın kölesisin” sözünü söyler. Diyojen’in bu yanıtı çok hoşuna giden İskender, kendisinden istediğini dilemesini söyler. Diyojen’in cevabı ise yaşam felsefesine uygun şekilde: “Gölge etme başka ihsan istemem.” olur. Bir su tası dışında hiçbir şeyi olmayan Diyojen bir gün eliyle su içebilen bir çocuk görür ve artık buna ihtiyacım yok diyerek su tasını bırakır, daha da özgürleşir. Peki sen şu anda hayatında nelerden vazgeçebilir, ne kadar özgürleşebilirsin?
Bu konu ile ilgili Serkan Karaismailoğlu’nun güzel bir metaforu var: “Çok sevdiğin bir tatlı yedin, üzerine bir de çok sevdiğin baklava yersen o baklava sana dopamin hormonu salgılatamaz.” Evde, mutfakta, alışverişte, insanlarda, yiyeceklerde… Huzuru sadelikte bulduğunda fazlalıklar ile tatmin olma boşluğun oluşmayacak, mutluluğu bir şeylere sahip olmak zannetmeyeceksin. Özgürlüğe…