Sonra da otur
Yüreğin yeşerene kadar ağla
Bırak, bırak
Başka bir yerde büyüsün o bebek
Belki böylesi daha iyi…
(Erhan Güleryüz)
Mustafa ile babası arasındaki diyalog can sıkıcı bir şekilde tekrarlanmaya devam ediyordu:
“Baba, uçan balon?”
Mutfakta evyenin altında uğraşmakta olan babasından yılgın bir cevap geldi:
“Alacağım oğlum.”
“Baba, uçan balon?”
“Alacağım oğlum.”
“Baba… Uçan balon?”
“Alacağım oğlum!”
Sonunda evyenin altından çıkıp biraz düşünen babası diyalogu sonlandırmaya karar verdi. Gözlerini farklı yönlerde hareket ettirip planını yaptıktan sonra bu kez o sordu:
“Şimdi en son büyüyünce ne olmaya karar vermiştin Mustafa?”
“Futbolcu… Ya da şarkıcı…”
“Tamam, sana balon üzerinden hayallerin hakkında şeyler anlatacağım. Hatta hemen başlıyorum. Şimdi senin küçük hayalin uçan balona sahip olmak değil mi?”
“Evet!” diye yanıtladı meraklıca Mustafa.
“İlk öğrenmen gereken ders; hayallerine giden yolun dümdüz olmadığı… Öncelikle yolunu bölmen gerekir. Örneğin, futbolcu olmak için önce bir sürü antrenmana çıkacaksın. Sonra ilk küçük takımlarda oynayacaksın, sonra hayalindeki takımlara geçebilirsin. Ya da şarkıcı olacaksan bir şekilde önce eğitimini alacaksın. Sonra belki bir-iki belki elli yüz şarkı yapacaksın ve tutmayacak. Şimdi sen balona sahip olmak istiyorsan, ben alıp getirip sana vermeyeceğim. Sen ilk önce balonun nerede satıldığını öğreneceksin, sonra oraya ulaşmayı başaracaksın ve parayı verip balonu alacaksın. Hatta ben sadece bunlardan birini yapacağım. Seç bakalım hangisi?”
Mustafa hemen cevap vermek yerine babasının az önce yaptığı gibi uzun uzun düşündü. Sonra oturduğu yerden kalkıp salona geçti. Orada koltukta ayaklarını uzatmış telefonuna bakmakta olan abisini görünce ona seslendi:
“Abi, bir şey soracağım!”
“Sor bakalım!”
“Uçan balonlar nerede satılır?”
Telefonundan başını kaldırıp bir süre kardeşinin yüzüne bakan abisi sonra konuşmaya başlarken tekrar telefonuna döndü:
“Herhalde lunaparkta kesin satılır!”
Böylece hızlıca ilk adımı tamamlamıştı. Şimdi ikinci adımı tamamlamalıydı. Koridordan biraz daha devam edip yatak odasında çamaşırları katlamakta olan annesini gördü ve yüzünü biraz asıp ona yaklaşırken konuşmaya başladı:
“Anne, evde çok canım sıkıldı. Hani siz bizi lunaparka götürmek için söz vermiştiniz hatırladın mı?”
“Ay, hatırlamasına hatırlıyorum da bugün hiç zamanım yok… Nasıl yapsak? Baban götürse olur mu?”
“Olur! Hem de sen de işlerini halledersin!”
“Kemal, hazırlanıp Mustafa’yı lunaparka götürsen olur mu?” diye oturduğu yerden seslenen annesine mutfaktan cevap geldi:
“Tamam hayatım, yarım saate çıkarız!”
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle mutfağa dönen Mustafa’ya gülümseyerek bakan babası bir yandan alet çantasını toplarken bir yandan konuşmaya başladı:
“Gel bakalım küçük çakal, para verme işi de bana kaldı değil mi? Neyse söz verdik tutacağız!”
Yaklaşık bir saat sonra uzaklardan uçan baloncuyu görünce gözleriyle babasından izin alan Mustafa koşarak yanına gidip alacağı balonu seçmek için incelemeye başladı. Babası geldiğinde de seçtiği balonu gösterdi. Babası parayı verip balonu aldıktan sonra Mustafa ile aynı seviyeye eğildi ve bir yandan balonun ipini Mustafa’nın sağ el bileğine bağlarken bir yandan da konuşmaya başladı:
“Şimdi hayaline ulaştın. Herkesin sandığının tersine yolun bitmedi. Şimdi başka bir yola çıkıyorsun. Nasıl ki balona sahip olmayı seviyorsan bileğindeki ipin hafif canını yakmasına da katlanacaksın. Yani başarılı bir futbolcu ya da şarkıcı olsan bile yaptığın her şey tutmayacak. Devamlı eleştirileceksin. Ya da belki gerçekten de şöhretten seni çok sıkacak!”
Aslında babası sesini çıkarmasa Mustafa bileğindeki ağırlığını hiç hissetmeyecekti ama şimdi neredeyse attığı her adımda bileğinin acıdığını ve hatta ağrıdığını hissediyordu. Sonunda babasına durumu anlattığında babası tekrar yanına eğildi bir yandan bileğindeki ipi çözerken bir yandan da konuşmaya başladı:
“İşte az önce söylediğim gibi hayaline ulaştıktan sonra hayalinden ya da hayalinin getirdiklerinden sıkılabilirsin. O zaman ya hayallerinden vazgeçeceksin ya da aranıza bir mesafe koyacaksın. Ne dersin balonu bırakalım mı, yoksa başka yere mi bağlayalım?”
“Hayır, hayır bırakmayalım, başka yere bağlayalım!”
Bunun üzerine babası ile biraz bakışıp biraz da işaretlerle anlaşarak pantolonunun arkasındaki kemer köprülerinin birine bağladılar. Böylece gezmeye başlayınca eli rahatlamıştı. Bazen balonunun hala kendisine bağlı olup olmadığına emin olamıyordu ama ya yan gözle bakarak ya da elini arkasına atıp ipi kavrayarak emin oluyordu.
Artık yavaşça parktan da sıkılıp eve gitmek istediğini babasına söyleyecekken “pat” diye bir ses duydu ve arkasına bağlı ip ucunda patlamış balon ile beraber yere düştüler. Elindeki sigara ile yanlarından geçmekte olan bir adam
“Pardon!” deyip hızlıca uzaklaşırken Mustafa’nın da aniden gözleri doldu. Babası tekrar yanına eğilip konuşmaya başladı:
“Ve bazen de böyle olur işte… Hayallerin çoğunlukla hiç ulaşamadan ama bazen de ulaştıktan bir süre sonra böyle sona erebilir. Şimdi “belki elimde tutsam patlamazdı” diye düşünebilirsin ama patlardı. Kucağında da taşısan patlayacaksa patlar. Hem de bazen hiç istemese de bir yabancının dikkatsizliği ile de olabilir. Futbolcu olup en parlak döneminde sakatlanabilirsin ve belki sonra da iyileşemeyebilirsin. Ya da artık söylediğin hiçbir şarkı tutmayabilir ya da dediğim gibi daha oralara varmadan kaybedebilirsin. Defalarca kaybedebilirsin. Peki, ne yapacaksın? Şimdiki gibi gözlerin dolacak. O zaman içine atma, ağla. İçini boşaltana kadar ağla. Yüreğin yeşerene kadar ağla. Ama sonra kalk o düştüğün yerden ve hayatına devam et. Belki o hayalinden de vazgeçerek… Bazen o kadar ısrar etmenin de gerçekten de anlamı yoktur. Bir hayalden vazgeçmek daha iyidir…”
Babası balonun ipini pantolonunun arkasından çözdükten sonra ayağa kalktı ve elini Mustafa’ya uzattı. Bir süre gözlerinden yaşları akıtan Mustafa sonunda sakinleşip babasına döndü:
“Baba, bizim şişirdiğimiz balonlar niye uçmuyor?”
“Balonun uçması için içinde etrafımızdaki havadan daha hafif bir gaz olması lazım. Bizim verdiğimiz nefesteki hava daha ağır. Sanırım balonların uçması için helyum gazıyla dolduruyorlar ki bu havadan daha hafif. Anladın mı?”
“Yok… Ama önemli değil! Bizim şişirdiğimiz balonlar uçmuyor yani değil mi?”
“Aynen öyle!” diyen babası bir süredir elinde taşıdığı balondan geri kalan parçaları yavaşça Mustafa’nın eline bıraktı. Mustafa da bir süre elinde taşıdığı parçaları yanlarından geçtikleri bir çöp kutusuna bıraktı. Kısa bir bakış attı ve yollarına devam ettiler.
ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!