Bir öykümüz olsa, duyan öyküsü sansa… Öykümüz böylece dallanıp budaklansa…
(Lavinia / Özdemir Asaf)
Herkes yaşamak için düşse peşine, yakasına yapışınca bırakmak istemese. En güzel düşlerde bile ne duydum ne gördüm böylesini. “Yaşanacak ne çok güzel şey var.” sözleri dillere pelesenk olsa. Hiç bir dünya telaşı alıkoymasa bu öyküye düşeni yolundan. Öylece arınsak, ışıl ışıl berrak bir şelalenin altında yıkansak. Geriye yalnızca iyilik güzellik kalsa. Onlar da vakti gelince sevgiyle, merhametle huzura sofra kursa. Düşlerimiz onlara karışsa, nasılsa kocaman kalpleri. Neşe içinde el ele verip dağlara çıksalar da koşturup çiçek koklasalar ya. Denizlere varıp balıklarla dalsalar derinlere.
Düşlerimiz tüm dünyayı kurtarsa, böylece kucak açsak olana. Karanlık aydınlığa karışsa kabullensek her şeyi dengiyle. Bir dünya kursak kurulandan daha güzel olmaz. Kabullensek ve bolca teşekkür etsek gözümüzün ötesinde gördüklerimize. Sevsek doyasıya, açsak kalbimizi ah sonsuz şükür deryası dünyaya. Bir minik tohum alıp avuçlarımıza, saatlerce düşünsek. Deryadan denizden çok daha büyük bir tohum, ormanlardan yüce. Bir dünya var dünya içinde. Bir telaş, belki korku deli bir heyecan saklı içimde. İnsan korkar mı sevdiğinden? Korku değildir o, aşkın bilinmezine hayranlık bizimkisi. Bilirsem yanarım, varırsam kanarım, bulursam çözemem. Bir ben var benden içeri. Bulursam yanarım. Ne bildim ne buldum. Bilirde bulursam olurum. Olmak ne haddime. Ömür denilen pervane döne döne bulsa yolu, yolculuk yeter de artar pek tabi bir ömür boyu…Kıymeti bilinen bir ömürde mutluluk yolun sonu…