İnsan hayatı inişli çıkışlı bir yola benzetilir. Bu yol engebeli, çok fazla enerji gerektiren yorucu bir hal alabilir. Bazen de aynı yol dümdüz, rahatça ilerleyebildiğimiz dinlenme alanları olan, yorucu olmaktan ziyade rahatlatıcı bir yol olabilir. Hayatın bizi nerede engebeli yokuşlarda yorabileceğini, nerede çiçekli düzlüklere çıkarabileceğini kestiremeyiz.
Bazen hiç beklemediğimiz durumlar içerisinde buluruz kendimizi. Her şey çok güzel derken birden her şey tersine döner. Beklentilerimiz, umutlarımız ve hayallerimize öylece veda ederiz. Bu durumlar bizi çok derinden yaralar. Çünkü içinde bulunduğumuz iyi bir durum sona ermiştir. Örneğin; çok iyi giden bir ilişkimiz bitmiştir, işimiz son bulmuştur ya da rutinlerimizi etkileyen (bozan) bir durum ile karşılaşmışızdır.
Hayatta ani şekilde gerçekleşen, bizi derinden etkileyen bu olaylar, bizi kimi zaman depresyon, panik bozukluk, anksiyete, TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) gibi durumlar ile karşı karşıya bırakır. Kimi zaman da bu veya buna benzer tanılar almasak dahi karşılaştığımız durumların etkisi ile nefes darlıkları, iştahsızlık (ya da fazla iştah), umutsuzluk, bıkkınlık, hissizleşme gibi durumlar yaşayabiliriz.
Peki hayatta karşılaştığımız her zorluk bize bir şeyler öğretebilir mi? Aslında bu soru yaşadığımız olayın niteliğine, kişilik özelliklerimize, olayı algılama biçimimize göre farklılık gösterse de genellikle cevabı evettir.
Karşılaştığımız zorluklara karşı her birimiz çeşitli şekillerde baş etme şekilleri kullanırız. Bazılarımız içinde bulunduğu durumları inkar (yadsıma) yoluna gider. Örneğin; biten ilişkisini kabullenemez ya da kayıp yaşadığında o kişi hala hayatta gibi davranmaya devam eder. Bazılarımız başaramadığımız bir alanı bırakıp başka bir alanda uzmanlaşma yolunu seçeriz (ödünleme), bazılarımız yaşadığımız durumu unutabiliriz. Örneğin; büyük bir kaza geçiren kişilerin kaza anını hatırlamaması gibi, bazılarımız mantığa bürüme yoluna gidebiliriz, mesela istediği bir okulu kazanamayan öğrencinin “okul zaten şehir merkezine çok uzaktı” gibi ifadeler ile kendini rahatlatmaya çalışması gibi. Savunma mekanizmaları kişiyi içinde bulunduğu kötü duygulardan uzaklaştırmak için kullanılır. Herkes zaman zaman savunma mekanizması kullanır ama sürekli olarak bu mekanizmalarını kullanmak kişinin gerçeklik algısına zarar verebilir.
Yaşadığımız kötü olay ve durumların ardından durumların üstesinden gelmek adına yaptığımız başka kişinin kendine özgü baş etme şekilleri de olabilir ve savunma mekanizmaları gibi istemsiz olarak değil de bilinçli yaptığımız bazı davranışlar bulunur. Bunun sonucunda zaman içerisinde duygu durumumuzun daha iyiye gittiğini gözlemleriz.
Yaşadığımız zor bir olaydan uzaklaşmaya çalışırken farklı ilgi ve yeteneklerimizi keşfedebilir veya yeni sosyal çevreler edinebiliriz. Profesyonel destek alarak tekrar iyi bir ruh hali içine girebiliriz, nefes egzersizleri, kendimize kulak vermeyi öğrenme, meditasyon, bize iyi gelen yeni davranışlar öğrenebiliriz. Daha sonra içine girdiğimiz bize üzen, yıpratan yeni bir durum ile karşılaştığımızda daha önce öğrendiğimiz becerilerimizi kullanarak tekrar iyi olabiliriz. Çünkü artık biz aynı kişi değiliz, iyi olabilmeyi öğrendik ve artık daha güçlüyüz.
Psikolojide travma sonrası büyüme olarak adlandırılan bir kavram vardır. Kişinin yaşadığı travmatik olay sonrasında, yaşamının belirli alanlarında daha iyi işlevsellik düzeyine gelmesi ve gelişim göstermesi şeklinde ifade edilir. Somut bir örnek verecek olursak eğer, beş kilo ağırlık taşımayı becerebiliyor, yedi kiloda çok zorlanıyoruz diyelim. Ama zaman içinde yedi kilo taşımak için çalıştığımızda kaslarımız güçleniyor ve artık yedi kilo taşımak bize zor gelmiyor. Yani kişinin baş etme becerileri artıyor.
Bazen bazı şeyler son buluyor evet ve bazen bazı sonlar gerçekten de bir son oluyor. Ama aynı sonlar bizim yeni başlangıçlar yapabilmemiz için bize bir güç verebiliyor.