Yine yollara düştüm. Yeni hayat hikâyeleri yazmak hoşuma gidiyordu. Ben Anıl TEKİN, köşe yazarlığı yapıyorum. Bu sefer Sincan’ın ücra bir mahallesinde geziyorum. Çok güzel bir yer. Her evin bir bahçesi var. Güzel kokular yayılan bahçenin bir tanesinin önünde durdum. Dışarıya sarkan çiçeği kokladım. O anda beni yüzünde tebessümle seyreden bir teyze ile göz göze geldim. Teyze demir kapıya yaklaştı.
“Hayırdır oğlum, birini mi aradın? Belki yardımcı olurum.”
“Sağ ol teyze, bahçe çok hoşuma gitti, bakıyordum.”
“Gel, buyur. Tanrı misafirisin belli. Benim evimin kapısı herkese açık.”
Gülümsedim. Onu iyice inceledim. Yeşil gözlü, beyaz tenli minyon, tipli biriydi. Gençliğinde güzel olduğu belliydi. Görmüş geçirmiş biri olduğu gözlerine yansımıştı. Benim için demir kapıyı açtı. Bahçeden geçtik. Mayıs ayında olduğumuz için çiçekler açmış, çok güzel kokularını etrafa yayan elma, erik ağaçları vardı. Buyur ettiği balkona oturduk. Şehrin gürültülü ortamından uzaklaşıp buraya gelmek, hayatın keşmekeşinden uzaklaşmak güzeldi. Kuş cıvıltıları ve temiz hava insanı rahatlatıyordu. Teyze elinde tepsi ile geldi. Masayı dakikalar içinde donatmıştı. Bu kadar yemeği hangi arada yapmıştı? Tavuklu pilav, salata, çorba, sarma, et tavası ve tatlı vardı. Ben bu duruma şaşkınlıkla ve merakla bakarken teyze durumu fark edip açıklama yaptı.
“Şaşırma oğul, bu yemekleri torunlarım için yapmıştım. Onlar çok sever. Bugün onlar gelecek.”
“Ellerinize sağlık, isminiz nedir?”
‘Şevval’ olduğunu söyledi od a bana. Katılıp beraber yemek yedik. Güzel bir sohbet içinde getirdiği çayı içerken, merakıma engel olamadan bir kaç soru yönelttim.
“Şevval teyze, eşin ve çocuklarınla beraber mi yaşıyorsun?”
Şevval teyzenin gözleri doldu, bana sevgiyle baktı.
“Ah oğlum! Eşim Rıza iyi bir adamdı. Beni istedi, babam vermek istemedi! Ben de ona kaçtım.”
“Peki teyzem, eşinle kaçtığın için hiç pişman oldun mu?”
“Yok oğlum, niye pişman olayım? Ailem bana küstü, hiç umursamadım. Rıza beni çok mutlu etti. Bir oğlum oldu, adını Güven koyduk. Hayat böyle mutlu, huzurlu geçerken oğlum 5 yaşındayken eşimi kaybettim. Sevdiğim adamı benden aldılar. Eşim pazarda malzeme satarken, iki pazarcı kavga etmiş, silahlar çekilmiş, kurşun eşime gelmiş. 22 yaşında ben dul, oğlum babasız kaldı.”
“Başınız sağ olsun! Mekânı cennet olsun! Genç yaşta çocuk büyütmek zor olmalı. Nasıl geçirdiniz? Aileniz size sahip çıktı mı?”
“Ailem beni affetmedi ki sahip çıksın! Tek başıma oğluma baktım. Kadın başıma pazarcılık yaptım. İlk başlarda zordu ama oğlum için güçlü durdum. Güvenimi kimseye ezdirmedim. Oğlum doktor olacaktı, ben de onu okutmak için elimden geleni yaptım.
Sonra Güven doktorluğu kazandı. İstanbul‘da çok sevindim. Bu sefer onun okuması için daha çok çalıştım. Bir yandan pazarda, bir yandan ev işleri… Sonra gelinlik kızlara çeyiz yaptık. Öyle böyle oğlumu okuttum. Okul bitince tıp sınavlarına çalıştı, cerrahi doktoru oldu.
Ve bir gün sevdiği kızla kapıma geldi. Kız ay parçası, nasıl güzel. Adı Sinem. O da avukat. Evlendiler. Beni şehre götürmek istediler, kabul etmedim. Eşimi, buraları bırakıp gidemedim. Sonra bana bir gün oğlum, dünyanın en güzel haberini verdi. Sinem hamile ve ikizleri olacağını, bir kız bir oğlan, benden mutlusu yoktu. Her hafta sonu geliyorlar. Gelinim çok iyi biri, beni annesi gibi sevdi. İşte benim hayatım böyle oğlum!”
Onu dinlerken gözlerim dolmuş, ağlamıştım. Şevval teyze benim ağladığımı fark etti, başımı okşadı.
“Oğlum niye bu kadar üzüldün ki? Ağlayasın diye anlatmadım.”
“Çok duygulandım teyze, o yüzden! Senin gibi güçlü analar lazım bu dünyaya!”
Şevval teyzenin ellerini öptüm. O da bana sarıldı, başımı okşadı. Öyle mest oldum ki, bir süre öyle kaldık.
Kendimi biraz toparlayınca izin isteyip bahçenin resimlerini çektim.
“Ben gideyim, misafirlerin gelecek! Selamımı ilet oğluna! İnşallah bir gün tanışırız!”
Ona el salladım. Değişik duygularla yürüdüm. Önüme çıkan çay ocağında bir nefes almak için oturdum. Yanıma bir amca geldi, oturdu.
“Hayırdır evlat, kimsin, nerden geldin?”
“Ben gazeteciyim! Ankara’da yaşıyorum! Buraya gelip değişik yerler, insan öyküleri dinleyip yazayım dedim.”
“Çok iyi! Kimi dinledin bakalım gazeteci oğlum?”
“Bahçeli bir ev vardı. Oranın sahibi Şevval teyze beni davet etti, sağ olsun! Evine misafir etti.”
Adam üzüntüyle iç geçirdi! Başını salladı. Bazı müşteriler merakla bana baktı.
“Şevval teyzenin hayat hikâyesini dinledim! Genç yaşta eşini kaybetmiş! Oğlunu okutmak için çok çabalamış! Bugün oğlu, gelini, torunları gelecekmiş, en sevdiği yemekleri yapmış. Bana da nasip oldu yemek.”
“Haklısın genç yaşta dul kaldı. Cevval kadındır, oğluna çok emek verdi. Ama bilmediğin bir şey var oğlum! Ne yazık iki sene önce oğlu, gelini ve torunları trafik kazasında hayatlarını kaybettiler! Şevval kadınsa bir türlü onların öldüğünü kabullenemedi.”
Amcanın söylediklerinden sonra çok üzüldüm. Şevval teyze sevdiklerini unutmamak için onların yaşadığını düşünüyordu. ‘Çok yazık!’ diye düşündüm. Bir anne için ne kadar ağırdı… Evime döndüm, onun hayat hikâyesini yazdım. Gazetede yayınlandı. Mesajlar geldi. ‘Şevval teyze hepimizin anası onu yalnız bırakmayacağız’ diyenler mesaj atıp durdular bana. Şevval teyzeyle çekilmiş fotoğraflar gönderdiler. Şevval teyze çok mutlu görünüyordu, artık tek başına değildi. Onun adına çok mutlu oldum.
Konuk Yazar: Sevtap EKEN