İsra Suresi’nin 84. ayetinde denildiği gibi;
‘‘…Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar…’’
Ne güzel bir dayanma noktası bizim için. Kimin için çabalarsanız çabalayın, yamuk yumuk yanlarını düzeltmeye çalışın, ister hatalarını yüzlerine vurun, ister onları iyileştirmeye yönelik adımlar atın, inanın bana tüm çabalarınızın sonucu çoğunlukla koskocaman bir boş kelimesi oluyor. Herkes isteğine göre hareket ediyor, çünkü kendi benliğine layık gördüğü tavrı sergiliyor. Bazıları var, siz onlara yanlışlarını söylediğinizde size teşekkür ederler. Bazıları da var ki, değil hatalarını söylemek, hata kelimesini duyunca kabullenemeyip sizi yargılarıyla boğarlar. Kendi hatalarını kabullenemeyip hatalı olanın siz olduğuna sizi inandırmaya kalkarlar. Tamamen insani duygularla yaklaştığınız olayda sizi suçlu çıkarırlar. Olan size olur, iyilik etmek neye dursun, kendi doğrularınızı bile gözden geçirirsiniz defalarca. Fazla insanca yaklaşmak da iyi değilmiş dersiniz hatta.
Ben, bunu zamanla sindire sindire anladım. Her şeyin fazlası zarar derlerdi de. Ben, asla iyiliğin bana zarar getireceğini düşünememiştim, yanılmışım.
Hani derdi ya üstat, ‘‘Fazladan izahat, lisanen kabahattir.’’ diye.
Bazen bir çukura düşecek birini fark edersiniz de düşmemesi için ona seslenirsiniz, bir iki seslenişte sesinizi duymayan kişi önündeki çukurdan habersiz yürümeye devam eder ve çukura iki üç adım kala düşmemesi için birkaç defa daha yüksek sesle bağırırsınız, sizi duymayan o muhterem kişi çukura düştüğü an sesinizi duyar ve ilk olarak size söylenir; ‘‘Neden göz göre göre çukura düşmeme seyirci kaldın.’’ vb. Veryansınlar eder durur, ama siz onlarca defa ona seslenmişsinizdir ve sadece o muhterem şahsiyet sizin sesinizi sadece çukurda işitebilme yetisine sahiptir. Fazla ses etmemek lazımmış, çünkü senin sesine kulaklarını kapatanlar da var, sesine kulak kapatanlara nefes tüketme, sesine kulak kabartanlara harca nefesini.