Hiç Gelmemiş Olanı Anlamak

250 Görüntüleme
2 Dak. Okuma

Hayat bazen en derin derslerini, hiç gelmeyecek olanı beklerken fısıldar. Bu, bir biçim gibi görünse de yoklukla şekillenir, derinleşir ve en büyük öğretileri sunar. Beklentiler, hayaller ve umutlar bir araya gelir; ortaya yalnızca hissedilen ama tam anlamıyla kavranamayan bir siluet çıkar. O siluet, hiç gelmemiş olanın ya da belki de hiçbir zaman gelmeyecek olanın yansımasıdır.

Beklentilerimiz, hayatımızın temel taşlarıdır.

Hepimizin içinde gerçekleşmesini umut ettiğimiz hayaller saklıdır. Ancak hayat her zaman bu beklentilere cevap vermez. Beklenen kişi gelmez, beklenen olay gerçekleşmez, beklenen mutluluk kapıyı çalmaz. İşte bu, hiç gelmemiş olanın hikâyesidir. Bir mektubun hiç gelmemesi, hareketsiz bir trenin raylara düşen gölgesi ya da gerçekleşmeyen bir buluşmanın rüzgârdaki izi…

Hiç gelmemiş olanı anlamak, belki de en çok hissettiğimiz eksikliklerden biridir. Bu eksiklik, içimizde derin bir boşluk yaratır. Bu boşluk, doldurulamayan, zamanla daha da derinleşen bir boşluktur. Her şeyin yolunda gitmesini beklerken, bir şeylerin eksik olduğunu hissetmek, hiç gelmemiş olanın varlığını bir gölge gibi hatırlamaktır.

Bu eksiklik bazen bizi derin düşüncelere sürükler. Hayal ettiklerinizin gerçekleşmemesi, kendimizi sorgulamamıza neden olur:

Neden bu hayal gerçek olmuyor?

Neden beklediğimiz kişi gelemedi?

Ama asıl sorulması gerekenler:

Gerçekleşmeyen bir hayal seni nasıl değiştirirdi?

Sana hiçbir şekilde dokunmamış olan neydi?

Belki de hiç gelmemiş olan, hayatın ne kadar öngörülemez olduğunu hatırlatır. Hayat her zaman planlarımızla örtüşmez; kontrolümüzün ötesindedir. Bu gerçeği kabul etmek bizi olgunlaştırır ve hayata daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlar.

Hiç gelmemiş olanı anlamak, aynı zamanda şartlarımızın sınırlarını çizer. Beklentilerimizin her zaman gerçekleşmeyeceğini kabul etmek, hayal kırıklıklarına karşı daha güçlü durmamızı sağlar. Bu kabul, daha düzenli ve sağlam adımlar atmamıza yardımcı olur.

Belki de hiç gelmemiş olanı beklemek, varlığı değil, yokluğu fısıldıyordur.

Hayatın gerçek serüveninde sabrı ve kabullenmeyi…

Çünkü hayatın bütünü, tamamlayamadıklarımız ile anlam kazanır.

Hiç gelmemiş olan, bize sabrın ve kabullenmenin gerçek gücünü öğretir. Hayatın her anını olduğu gibi kabul etmek, içimizdeki yaşamı canlandırabilir ve yaşamı daha sakin karşılamamızı sağlar.

Ve bazen, eksik parçalarda tam olabileceğimizi anlarız…

Çünkü hayat, tamlıkta değil, eksik kalanlarda anlam bulur.

Sevgi, saygı ve dostlukla…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
10 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version