Hislerin Rengi

58 Görüntüleme
2 Dak. Okuma

Tarifi çok zor bir duyguydu. Sanki hisleri bir duvarın arkasına saklanmışçasına bir ürperti hissediyordu. Gözlerini hafifçe kısmış şekilde, karşısındaki çiçeklerin olduğu duvarı inceliyordu. Sessizliğin çok gürültülü olduğunu düşündü.

Birden, çiçeklerden birinin sararan yaprağına takıldı gözü. Hemen yanında kurumuş olan başka bir çiçeği fark etti. O kadar emek vermiş olduğu hâlde çiçek kurumuştu. Bazen emek versen bile yeşermiyordu işte. Hayat da böyleydi. İnsanlar da böyleydi.

Bir duvar ne kadar izlenebilirse o kadar izledi çiçeklerin arkasındaki o duvarı.

Düşündü. Bulunduğu durumun içindeyken heyecanlı olması gerekiyordu.

Fakat hiçbir şey hissetmiyordu. Hisleri, sanki çiçeklerin arkasındaki o duvarın arkasına saklanmıştı. Saklanmasının yegâne sebebi neydi?

Başka insanlardan korktuğu için mi saklandı?

Yoksa yok mu oldu?

O an, sandalyesinden kalkmaya korktu. Kalkarsa hislerini tamamen orada bırakmaktan korktu. Belki de hisleri onu terk etmişti. O sandalyeden kalktığı an, tüm sihir bozulacakmış gibi hissetti.

“Heyecanlı mıyım şu an?” diye düşündü.

Belki de heyecanlıydı ama farkında değildi. Tarif edemiyordu. Bu his, heyecan mıydı, yoksa hissizlik korkusu muydu?

Gidip uyusa, uyandığında hisleri saklandığı yerden çıkıp geri gelir miydi? Kendini kapatıp açmak gibi değil miydi uyumak?

Çiçeğinin sararan yaprağını koparmak ve kalakaldığı sandalyesinden uzaklaşmak istedi.

Neden saklansın? Neden korksun hisleri?

Hisleri onundu ve hep onun olacaktı.

Bazen böyle düşünceler ne zaman aklına gelse, başka insanların da böyle hissedip hissetmediğini merak ederdi.

“Sadece ben mi böyle hissediyorum, ya da hiç hissetmiyorum?”

Olsun, hissetmemek de bir his değil miydi?

Bu düşüncelerin arasında boğulurken yine düşünüyordu:

Asıl düşmanı içinde mi yaşıyordu?

Hayatın akışını, anın tadını yavaşlatan o değil miydi?

Kendi içindeydi savaşı. Kendi içindeydi düşmanı.

“Neden izin vermiyorsun mutlu olmama?” diye sordu içindeki düşmana.

“Ben miyim izin vermeyen? Sen değil misin istemeyen?”

“Nasıl yani? Neden istemeyeyim ben?”

“Asıl ‘neden’ diye sor kendine. Suçlama beni haksız yere.”

Kimdi peki düşman? Neredeydi asıl savaş?

Hissetmek ne renkti acaba? Hissetmemek de bir his miydi?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version