Barcelona’nın Cruyff için ödediği transfer ücreti (5 milyon gulden – 1 milyon pound) o kadar yüksekti ki İspanyol hükümeti bu transferin gerçekleşmesine izin vermedi. Barça en sonunda onu gümrükte bir tarım makinesi olarak tescil ettirerek İspanya’ya soktu. Cruyff, ilk maçında iki defa ağları havalandırdı ve Barcelona’nın o sezon (1973-1974) son 14 yıldaki ilk lig şampiyonluğunu kazandı. Bu arada şunu da ifade etmekte fayda var: Barcelona o sezon Real Madrid’i deplasmanda 5-0 mağlup etmiştir. Cruyff da şampiyonluk sonrasında Batı Almanya’daki Dünya Kupası’na katıldı.
Hollanda Milli Takımı neredeyse tamamen onun eseriydi. Orta saha oyuncusu olan Arie Haan’a libero da oynamasını söyleyen kaptan Cruyff’tu. (Haan’ın buna cevabı “Sen delirdin mi?” olmuştu ama daha sonra bunun harika bir fikir olduğu ortaya çıktı.) Genç forvet Johnny Rep’i Ajax’tan eğiten ve bazı maçlarda yedek kulübesine “Rep ısınmaya başlasın!” diye bağıran da oydu. Bu, Cruyff’un hayatında geçirdiği en güzel ay değildi ama çoğu insanın onu ve yarattığı oyun stilini tanıdığı ay oldu. Çoğu insan da Cruyff’u oynadığı bu Dünya Kupası’nda tanıdı ve benimsedi.
1974 Dünya Kupası’nda kâğıt üstünde santrfor olsa da sahanın her yerinde oynamıştı. Sol kanattan birden sprinte kalkıp ayağının dışıyla orta yapardı. Orta sahaya eklemlenip rakip stoperlerin kendisi yerine havayı marke etmelerine sebep olurdu. Sadece direktif vermek için bile geri gelirdi. Arsenal’in efsane menajeri Arsene Wenger, Cruyff’un bir keresinde iki orta saha oyuncusunun yer değiştirmelerini, 15 dakika sonra geri gelip tekrar yer değiştirmelerini söylediğini bir televizyon programında anlatmıştı. Wenger’e göre bu olay “total futbolun” akıcılığını sağlamanın Cruyff olmadan ne kadar zor olduğunu gösteriyordu.
Hollanda, çeyrek finalde son şampiyon Brezilya’yı 2-0 mağlup ederek evine göndermişti, ancak daha sonra her şey ters gitmeye başladı. Finalden bir önceki gün Almanya’nın ünlü gazetesi Bild “Cruyff, Şampanya ve Çıplak Kızlar” başlıklı bir makale yayınladı ve bu haberde Hollandalı oyuncuların yarı çıplak güzellerle otellerinin havuzunda parti verdiklerini iddia etti. Cruyff ise finalden önceki geceyi haberin yalan olduğu konusunda karısı Danny’yi ikna etmeye çalışarak geçirmişti. Bu, 12 yaşındayken kaybettiği aile ortamını hayatı boyunca tekrar kurmak için uğraşan bir adamın büyük dramıydı; Cruyff, George Best gibi değildi. Erkek kardeşi Hannie, final maçında “ruh” gibi oynamasının sebebinin o telefon konuşması olduğunu söylemişti. Bu finalden yıllar sonra eğer babaları o kadar erken ölmeseydi bunların hiçbirisinin olmayacağını da ifade etmişti.
Aslında Cruyff maçın ilk dakikalarında ruh gibi oynamamıştı. Liberoya kadar dönüp topu aldıktan sonra orta sahayı geçmişti ve Almanya ceza sahasının hemen dışında ona faul yapılmıştı. Wolverhampton’lı bir kasap olan maçın hakemi Jack Taylor, maçın daha ikinci dakikasında hatalı bir penaltı kararı verdi. Bunun dışında Cruyff, maçın çoğunu kendi yarı sahası içinde Berti Vogts’un onu kolayca marke etmesine izin vererek geçirdi: Vogts, savunma oyuncusu olmasına rağmen final maçında Cruyff’tan daha fazla gol pozisyonuna girmişti. Hollanda maçı 2-1 kaybetti. Maç sonrası düzenlenen seremonide Cruyff, Hollanda Kraliçesi Juliana’yı bir ara durdurup ondan vergileri indirmesini istedi.
Cruyff’un Barcelona’dan sonraki dört senesi oldukça can sıkıcı geçti. Çok defa kovuldu, büyük bir başarı kazanamadı ve stres sorunları yaşadı. Daha sonra “Eğer futboldan zevk almıyorsanız baskıyla başa çıkamazsınız” diyecekti.
1978 yılında henüz 31 yaşındayken futbolu bıraktı. Arjantin’deki Dünya Kupası’nda oynamayı bile reddetti. Çoğu yabancı, Arjantin’deki askeri rejimi boykot ettiğine inanıyordu. Fakat aslında 1974’teki “havuz vukuatı” sonrası Cruyff “ailevi sebeplerden” dolayı evde kalmayı seçmişti.
Bir yayıncı, “Cruyff’u ikna edelim” isimli bir kampanya başlatarak fikrini değiştirmeye çalıştı. Cruyff ise karısını da götürürse oynayacağını belirtiyordu. Ancak durum değişmedi. Bunun yanında, Muhteşem Portakal adlı kitabında David Winner, “havuz vukuatı”nın, 1974 ve 1978 Dünya Kupası’nın kaderini değiştirdiğinden bahsediyordu. Ekim 1978’de Cruyff veda maçına çıktı. Ajax ve Bayern Münih arasındaki karşılaşmayı Ajax 8-0 kaybetti. Böylece Cruyff’un bir futbolcu olarak kariyeri sona ermiş oldu.
Parasız büyümüş birisi olarak paraya karşı bir tutkusu olsa da Amerika’ya sadece para için gitmemişti. Amerika’da gözlerden uzak kalmak hoşuna gitmişti ve futbola tekrar âşık oldu. Ancak her zamanki gibi rahat durmadı. Cruyff, Washington’daki İngiliz teknik direktörü Gordon Bradley’i ve takım arkadaşlarını ilginç fikirleriyle çılgına çevirmişti. Bir keresinde Bradley, takıma taktik verip odadan ayrıldıktan sonra Cruyff ayağa kalktı, tahtada yazılanları sildi ve “Tabii ki tamamen farklı bir taktik kullanacağız” dedi.
İngiliz oyunculardan birisi olan Bobby Stokes, Diplomats, Cruyff’u aldığında oyuncuların kulaklarını tıkamak için bir de pamuk almaları gerektiğini söylemişti. Cruyff ise bir zaman sonra takım arkadaşları hakkında öylesine ümitsizliğe düştü ki, gol atmak konusunda kendisini sınırlayacağını duyurdu ve öyle de yaptı. Amerika’da geçirdiği yıllar belki de en güzel Cruyff hikâyesinin doğmasını sağladı: Cruyff ve Floridalı otobüs şoförü. Söylenenlere göre Diplomats bir idman kampı için uçakla Florida’ya indikten sonra onları götüren otobüs şoförü yolu kaybetmişti. Cruyff daha önce Florida’yı görmemiş olsa da şoförün yanına gitmiş ve ona yolu tarif etmiş. Bilmediği şehirlere bindiği taksi şoförlerine de yol tarifi eden Cruyff, bu ilginç yeteneği sayesinde takımın kampa varmasını sağlamış oldu.
Cruyff, 1981 senesinde Ajax’a döndüğü zaman Hollandalıların bazı şüpheleri vardı. Zamanın Kalvinist Hollanda’sında onun özel olduğunu düşünen herkes itibar kaybediyordu. Cruyff, “Burun kıvırma” veya “Para kurdu” olarak tanındığı ülkesinde hiçbir zaman popüler olamadı. Artık 34 yaşına gelmişti ve vücudu bitkindi. Cruyff, dönüşünden sonra ilk defa Haarlem karşılanmasında forma giydi.
Sonraki 3 yıl, Cruyff’un oynadığı her yerde stadyumlar onu son bir defa daha izlemek için hınca hınç doldu. Cruyff, kimi zaman ayağının dışıyla TV kameralarının bile yakalayamadığı 30 metrelik beklenmedik paslar vererek takım arkadaşlarını kaleciyle karşı karşıya bıraktı. Hatta bir keresinde de bize iki kişinin nasıl kullanacağını gösterdi (1982 yılında penaltı kullanırken topu arkadan gelen takım arkadaşına dokunup pası verdi, o golü attı), fakat bunlar sahada yaptıklarının yarısı bile değildi. Eskiye göre Cruyff futbol hakkında daha etkileyici konuşmalar yapıyordu. “30 yaşına kadar her şeyi hissederek yaptım, sonrasında 30 yaşımdan sonra da bunları niye yaptığımı anlamaya başladım” diyecekti.
Cruyff futbolun her boyutuyla ilgili şeyler söyledi: “Falsolu pas atmayın çünkü rakip oyuncu topu kaptığında iki adamınızı oyundan düşürmüş olur. Topu takım arkadaşınızın ayağına atmak yerine bir metre önüne atın ki topa koşmak zorunda kalsın ve böylece oyunun temposu artsın. Eğer kötü oynuyorsanız basit şeyler yapın. Topu aldığınızda en yakınınızdaki arkadaşınıza pas verin. Bunu birkaç defa tekrarladığınızda hata yapmadığınız hissi kendinize olan güveninizi yerine getirecektir.” Cruyff, Hollanda’daki her futbolcuyu direkt ya da dolaylı yoldan etkilemiştir. Tartışmaları perçinlemek için söylediği “Akla uygun olan bu” lafı Hollanda’da bir klişe hâline geldi.
Cruyff’un her konuda bir fikri vardı. Usta golfçü Ian Woosnam’a vuruş tekniği konusunda tavsiyede bulundu. Amsterdam’daki trafik lambalarının yanlış yerde durduklarını söyledi. Eski takım arkadaşı Wim Van Hanegem ise Cruyff ona “bozuk paraları seri bir şekilde” atmasını söyleyene kadar içecek otomatıyla boğuştuğunu hatırlıyor.
Cruyff, Ajax ile art arda iki lig şampiyonluğu kazandı. 36 yaşına geldiğinde yeterli para ödenmemesi sebebiyle ezeli rakibi Feyenoord’a geçti ve son sezonunda da yine şampiyonluk yaşadı. Son olarak, Cruyff için istatistiksel açıdan Cruyff’u almak size şampiyonluğu garanti etmez ama şansınızı büyük ölçüde artırır. Ve o Cruyff, son maçına sahaya çıkarken 50 bin kişilik Feyenoord De Kuip Stadyumu’na gelen 65 bin kişi onu dakikalarca ayakta alkışlamış, o da gözyaşları içinde futbola veda etmişti.