Mahkum-1: “Bana kim hayatta kalabilir diye sorduklarında cevabım şu; acı çekebilenler! Acıya katlanamıyorsanız, elektrikli çitlere gidip elinizle dokunduğunuzda ölürsünüz.” diyor, 45554 yani Batcheva Dagan. Kendisi bir numaradan ibaret aslında. Tıpkı diğer Yahudiler gibi… Çünkü Auschwitz Toplama Kampından içeri girince kişiliğiniz, insanlığınız, karakteriniz anında yok oluyor. Kolunuza acı içinde iğnelerle yapılan numaralar, sizin yeni değersiz kimliğiniz oluyor.
Kamp girişinde iddialara göre mini bir orkestra vardı gelenleri karşılayan. Kampın ana giriş kapısının hemen üstünde ise “Çalışmak Özgürlüğe Götürür” yazısı asılıydı. Esasen propaganda henüz kapı önünde başlıyordu. Sağlıklı mahkumlar girişteki meydanda iş yapıyor ve görevliler son derece insana yakışır biçimde davranıyordu. Buraya gelen Yahudiler aslında zor bir hayatın kendilerini beklemediklerini ve çalışarak bu günleri de atlatabileceklerini hayal ediyor, bir umuda bürünerek giriyorlardı içeri. Lakin hemen ilerde “Ölüm Meleği” lakaplı doktor Josef Mengele yeni gelen kişileri sağ ve sol olmak üzere iki gruba ayırıyordu. Lakin neye göre?
Mahkum-2: “Babamla içeri girdiğimizde o sağ ben de sol gruba alındım. Benim olduğum sağ grupta genç, dinamik kişiler varken babamın bulunduğu sol grupta ise yaşlılar, engeliler ve küçük çocuklar vardı. Babam bu durumda bir terslik olduğunu anlayarak, doktor Mengele’ye gözükmeden hemen benim olduğum gruba koştu. Sonradan anladık ki, o grup gaz odasına götürülen imha grubuydu” diyor. Yani Mengele bu ayrışmayı kötü ve acımasız bir plan dahilinde yapıyordu.
Auschwitz Toplama Kampı, Holokost döneminin en vahşi ve en büyük bir soykırım kampı ya da ölüm merkezi. 2. Dünya Savaşı sürerken Adolph Hitler yönetimindeki Almanya, ırkçı ve antisemitist bir vizyon benimsemişti. Hedefleri ali ırk olarak Almanları yücelterek, geride kalan ırkları aşağılamak ve özellikle Yahudileri zabturapt altına almaktı. Peki neden Yahudiler? Bir iddiaya göre Hitler, 1.Dünya Savaşı sonrası çöken Alman ekonomisinden Yahudileri sorumlu tutuyordu. Çünkü onlar borsayı yönlendirecek kadar güçlüydüler ve Alman bankalarının yarısı onların ellerindeydi. Bu yüzden Hitler, önce kenar Alman mahallerini getto ilan ederek başladı işe. Amaç Yahudileri gettolara hapsederek tecrit etmekti. Ancak Yahudilerin nüfusu hiç de az değildi, gettolara sığmıyordu. Kalıcı bir çözüm elzemdi. Bu sebeple Dünya tarihine kanlı bir iz bırakan, filmlere, kitaplara, şarkılara konu olmuş ve Unesco tarafından 1979 yılında İnsanlığın Kültür Mirası listesine eklenen Auschwitz Toplama Kampı kuruldu. Peki bu kampın özellikleri neydi?
Mahkum-3: “Cehennem, cehennem, cehennem… Auschwitz bir cehennem! Başka bir yer değil.”
3 ana kamptan oluşan Auschwitz, 39 adet yan kampa sahipti. 1939 yılında başlanan kamp 1 yıl sonra kurbanlarına ev sahipliği yapar hale geldi. Bu kıyım merkezinin etrafını çevreleyen 6000 voltluk elektrik telleri, artık daha fazla yaşamak istemeyen insanların buralara koşarak özgürlüklerine(!) kavuştukları çıkış kapılarıydı aslında. Auschwitz önceleri ‘Toplama Kampları Müfettişliği’ emrindeyken, sonrasında bağımsız olacağına dair bir kararname yayınlandı ve böylece soykırım, sınırsız hak ve özgürlükler eşliğinde başlamış oldu.
Toplama kampının kurulmasında 3 amaç vardı;
- Nazi düşmanlarını ömür boyu hapsetmek,
- İnşaat, silah yapımı, savaşla ilgili işler için işçi tedariki,
- Nazi düşmanlarını katletmek.
Kamp pek çok blok ile çevrili olmasına rağmen, belki de en önemli olan 2 tanesiydi. 10. ve 11. Bloklar. 10. Blok, doktor Mengele tarafından cüceler, çocuklar, bebekler ve yetişkinler üzerinde tıbbi deneylerin yapıldığı bir deney (!) merkezi. Peki neler yapılıyordu bu deney merkezinde? Bir Alman askerin zor şartlar altında hayatta ne kadar kalabileceğine dair soruların yöntemleri ve cevapları bulunuyordu.
Soru 1: Bir Alman askeri deniz soğukluğuna ne kadar dayanır?
Yöntem: Bir mahkumu içi buz dolu küvete koy, ölümüne kadar gözlem altında tut.
Soru 2: Bir Alman askeri paraşütle uçaktan atladığında ne kadar basınca dayanabilir? Yöntem: Bir mahkumu basınç odasına koy, iç organları patlayıncaya kadar basınç uygula.
Soru 3: Küçük çocuklar kötü bir hastalık karşısında ne kadar süre direnebilir? Yöntem: Çocuğa ölümcül bir mikrop enjekte et, ölene kadar süre tut. Diğer nabız yükseltici soru ve yöntemleri yazmaya yürek dayanmadığı için burada kesiyorum.
Mahkum 4: “Auschwitz sonrası hiçbir şey sizi rahatsız etmez.”
Mahkum 5: “Bir otobüse çocukları bindirdiler. 10-12 yaşında çocukları. Otobüs giderken hepsine zehirli çay verdiler. Meğer gömülecekleri çukur kazılmış, oraya varana kadar o çocuklar yolda öldü. Toplu halde mezara gömüldüler.”
11. blok ise ilk gaz odasının yapıldığı ve kıyımın başladığı blok. Ancak gaz odaları her ne kadar durmak bilmeden çalışsa da, yeterli randımanı sağlayamıyordu. Bu yüzden ayrı bir bina inşa edilerek krematoryum fırınları, gaz odaları ve soyunma odaları içerikli bir kompleks inşa edildi.
Mahkum 6: “Annem uzaktan beni gördü. Askerleri aşarak yanıma geldi. Ellerimi sıkıp geri gitti. Önündeki rampadan çıktı ve sola dondu. O yol gaz odasına gidiyordu.”
Mahkum 7: “Küçük kızlar oyuncak bebeklerini tutarak geliyordu. Zavallılar, hemen yakılmak için krematoryuma götürülüyorlardı.”
Gaz odaları bu kamptan çıkmanın bir başka yoluydu. Buraya alınan hasta, güçsüz, engelli ve çocukların eline önce sabun verilerek duş almaları gerektiği söyleniyordu. Kazınan saçları ve toplanan elbiseleri bir yerde biriktiriliyor, kurbanlar güya duş yerlerine sokuluyordu. Ancak duş başlıklarından su değil, Zyklon B gazı çıkıyor ve dakikalar içinde ölüm gerçekleşiyordu. Ölen kişiler krematoryumlarda kül haline getirilerek nehre ulaşan bir kanala boşaltılıyordu. Neden gömülme yerine bu teknik uygulandı? Çünkü o kadar çok imha edilecek Yahudi bedeni vardı ki, gömmek için ne ayrılacak zaman haizdi ne de insan gücü israf edilmeliydi!
Mahkum 8: “Krematoryumdan gelen küllerin nehre aktığı bir kanala ulaştık. Bu benim Auschwitz’de ilk işimdi. Her iki tarafta 15 mahkum vardı ve kanala boşaltılan küller ile ne yaptığımla alakalı hiçbir fikrim yoktu. Kanaldan dışarı dökülmediğinden emin olmak zorundaydık. Kampa dönünce eski mahkumlardan birine sordum; ‘Ne yaptım? Bu iş neydi?’ Bana kampa ne zaman geldiğimi sordu. ‘Dün’ dedim ve ‘ailen ne zaman geldi’ diye sordu. Ben de ‘dün sabah erkenden’ dedim. O da ‘bütün aileniz varışlarından 4 saat sonra o kanaldaki küller haline geldi.’ dedi. O zaman nerede olduğumu ve ne olduğumu anladım!”
Mahkum 9: “Yaktıkları kişilerden çıkan koku o kadar kötüydü ki.”
1940-1945 yılları arasında faal olan Auschwitz, 1945 yılında Sovyetlerin kampa yaklaşması haberi üzerine apar topar boşaltıldı, delil bırakmamak için gaz odaları havaya uçuruldu ve kalan 60.000 esir bir ölüm yürüyüşüne çıktı. 0’ın altındaki dondurucu havada kilometrelerce yol yürümeye zorlanan mahkumlardan 15.000’i yolda can verdi. Hala hayatta kalabilenler tren ile başka bir yere tahliye edildi ancak trendeki battaniye, yiyecek, su ve yatak eksikliğinden burada da pek çok kişi yaşama veda etti. Tahmini olarak 1,3 milyon kişinin girdiği bu kampta, yine tahminen 1,1 milyon kişi yaşlı, çocuk, bebek denmeden katledildi.
Mahkum 10: “İnsan affetmeyi öğrenmeli ama unutmayı asla!”
Bu yaşananlara ek olarak Fransız filozof Prof. Dr. Roger Graudy’yi de anmak gerek. Kendisi eskiden Fransız Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi iken sonradan Müslümanlığı kabul etti. Graudy, holokost’un gereğinden fazla abartıldığını ileri sürdüğü için Fransa’da yargılandı ve cezalandırıldı. Zamanında sözde Ermeni Soykırımını reddettiği için de Amerikalı tarihçi Bernard Lewis yargılanıp cezalandırılmıştı. Şu an holokost’u kabul etmeyen ya da abartıldığını düşünen pek çok kişi mevcut. Yorum sizin…
Soykırım ruhu zamanımızda da devam ediyor. Halen Çin’deki Uygur Türklerine yapılmakta olan işkenceler, sadistlikler, azaplar bunlardan az mı? Hayır! Engizisyon mahkemeleri sırasında yapılan işkenceler bunlardan az mıydı? Hayır! Bu işkencelerin maalesef dini, dili, ırkı yok. Vicdanımızı hızla kaybetmeye devam ediyoruz. Dünya tam bir keşmekeş içinde, adeta şirazesi kaymış! Yapılan insanlık dışı planların, hareketlerin oranı, heyula gibi yükselmeye devam ediyor. Tarih maalesef ders çıkarmayanlar için tekerrürden ibaret…