2016’da Dr. Slyvia Loehken’in İçe Dönüklerin Sessiz Gücü kitabını ilk okuduğumda adeta çarpıldım. Kitap beni tarif ediyor gibiydi. Kendimle ilgili sorularımın bulamadığım ya da emin olmadığım tüm yanıtları kitapta liste halinde önümde sıralanıyordu. Kitabı altını çize çize not alarak birkaç kez okuduğumu hatırlıyorum. 2021 yılında da Susan Cain’den Sessiz: Konuşmadan Duramayan Bir Dünyada İçe Dönüklerin Gücü kitabı imdada yetişti.
İçe Dönüklerin Sessiz Gücü kitabının kapak yazısından kısa bir alıntı paylaşmak istiyorum öncelikle:
Kendi başınıza kalıp sessiz ve sakin zaman geçirmek sizin için gerekli midir? Gürültü, aşırı hareketlilik ve kalabalığa tahammülünüz az mı? Havadan sudan konuşmayı anlamlandıramadığınız oluyor mu? Pek çok insanla yüzeysel arkadaşlıklar yerine iyi anlaştığınız birkaç kişiyle yakın dostlukları mı tercih ediyorsunuz? Konuşmadan ya da harekete geçmeden önce kapsamlı bir biçimde düşünüyor musunuz? Zaman baskısı sizin için itici bir güç olmak yerine stres faktörü mü? Aynı anda çok fazla şeye odaklanmaktansa bir konuya daha derin yoğunlaşmayı mı tercih ediyorsunuz? Yazılı iletişimi telefona yeğler misiniz? Kendi alanınız (eviniz, odanız, diğer insanlarla aranıza koyduğunuz mesafe) siz istemedikçe aşılmaması gereken sığınağınız mıdır?
Bu size tanıdık geldi mi? Belki de sizi değil ama çok yakın bir tanıdığınızı ya da arkadaşınızı tanımlıyordur bu cümleler. Bir de Sessiz: Konuşmadan Duramayan Bir Dünyada İçe Dönüklerin Gücü kitabından kısa bir alıntıyla devam edeyim:
Birebir sohbetleri grup etkinliklerine tercih ederim.
Yalnızlıktan hoşlanırım.
İnsanlar iyi bir dinleyici olduğumu düşünür.
Çatışmayı sevmem.
Konuşmadan önce düşünürüm.
Dışarı çıktığımda güzel geçirmiş olsam bile kendimi bitkin hissederim.
Hepsi size yakın görünüyorsa siz bir içe dönüksünüz.
Peki ya yukarıda yazılanlar? Zihninizde bir ışık yandı mı? Şahsen uzunca bir süre kendini dışa dönük bir insan olmaya zorlamış biri olarak derin bir nefes almamı sağlayan bu iki kitaba müteşekkirim. Yaz tatillerinde kamplara gittiğimizde ailem ne zaman bir turist görse İngilizcemi geliştirmem için “Hadi kızım gidip tanış onlarla, arkadaş ol” derdi. Ben de soğuk terler döke döke yaşıtım insancıkların yanına yaklaşır yeni öğrendiğim çat pat İngilizcemle “Merhaba, Nasılsınız? Ben falanca.” gibi cümleler mırıldanırdım utana sıkıla. Satış pazarlama seminerlerinde A tipi bir insan olmadığımı öğrendiğimde (B tipiymişim) buna da epey içerlemiştim. Belli bir süre (yani içe dönük bir yapım olduğunu ve bunun utanılacak bir özellik olmadığını kavrayana kadar) kendimi, girişimcilik, ikna yeteneğini artırma, baskın karakter oluşturma gibi bir çok konferansa katılırken buldum. Yanlış anlaşılmak istemem. Bunların hiçbiri kötüdür demiyorum. Ve her katıldığım eğitimin bana bir şeyler kattığını da yadsıyamam ama aslını inkar etmek insanın kendine yapabileceği en büyük ihanet gibi geliyor şimdi düşününce. “Ben içe dönük bir insanım. Naturam bu” demek ve bunun bana kattıkları ve kaybettirdiklerini tartıp güçlü yönlerime odaklanacağıma senelerce olmadığım/ olamayacağım bir kişi gibi davranmakla zaman kaybederek belki de hata etmişimdir. Ya da olması gereken olmuştur. Bilemiyorum. Günün sonunda şunu kabul ettim: Ben içe dönük bir insanım. Kendi halinde, sakin, sessiz, uyumlu…Fakat yine de neşeli ve hayattan keyif almayı bilen bir yapım var.
Toplumumuz sürekli YouTube videoları çeken, kendini anlatan, ön plana çıkmak isteyen, görünür olmak için can atan, ünlü olma hayaliyle yanıp tutuşan insanlarla doldu. Ve öyle olmayanlara da geçer akçenin bu olduğu empoze ediliyor. Bunları bırakalım diyorum ne dersiniz? Aslımıza, özümüze dönelim. İçimize bakalım. Kendimize ayna tutalım. Michael Jackson’ın Man in The Mirror şarkısını her dinlediğimde duygulanırım. Harika bir şarkıdır ve bence onun en derinlikli eserlerinden birisidir. Yabancı diliniz yoksa bile hiç sorun değil inanın. Üşenmeyin sözleri kopyalayın. Yapıştırın Google Translate veya Deepl’a. Türkçesini döksün size. Beğeneceğinizden eminim.
Son günlerde ekip arkadaşlarımın önerileriyle öğrendiğim 16Personalities testini yaptım. Enneagram gibi bir şey. “Nasıl biri olduğunuza ve neden hayatta belirli şekillerde davrandığınıza dair “inanılmaz derecede doğru” olan bir tanım almak sadece 10 dakikanızı alacak.” diyorlar. Oldukça iddialı değil mi? Şahsen ben kendimi değerlendirmek için yaptım. Sonuç şaşırtmadı: INFJ-A …Peki ya siz? Nasıl deniyor sosyal medyada? Yorumlarda buluşalım 🙂
Sevgiyle kalın.