İçimdeki İnsan Manzaraları

Zübeyde Asya 615 Görüntüleme 11 Yorum
6 Dak. Okuma

Kadının gözleri bir okyanus, yüreğine kadar derinliği… Kim dalsa o derinliklere kaybolup gitmiş. Ve kaybolanlardan hiçbiri, hiçbir zaman aranmamış, çünkü kaybolanlar onun için; yüreğinin çiçekli dallarından kuruyup kopan, dökülen kuru yapraklar gibiymiş.

Bu hayatta bazı şeylerin hem imkânı hem de vakti sınırlıdır. Çok sevmenin, çok inanmanın, çok güvenmenin ve hatta soğutan sürecin bile. Kalbi soğuyanlar arkalarına bakarlar mı bir daha hiç? Kuruyan, kurutmadan kopmalı bağlarından ya da koparılmalı. Ruhlarını apaçık gördüklerinin, içinin zehrini bildiklerinin çoğundan uzağa kaçmalı… Bir insanın ruhu güzel olmaz ise, hatta yapılan işin bile güzel bir ruhu yok ise onu ancak çok kısa bir süre idare edebilirsiniz değil mi?.. Ruhu kötü olanlardan uzağa kaçmalı, diye düşünmüştü ve de hep öyle yapmıştı kadın…

Kadın ya kopmuştu dalından ya da dal kırılmıştı ondan. Ne fark ederdi ki, nitekim insan, her hâlukârda; kendinden uzağa düşmenin acısını nasipleniyordu bu dünyadan.. Uzaklar ve de yalnızlık kendi içine açılan bir pencere olmuştu ona… Kadının kalabalıklar içinde kendi tenhası vardı artık, huzurlu bir yalnızlığı.. O orada ruhlara odaklanmıştı, zaten olgunlukta bunu gerektirirdi. Hayatın vaat edilmemiş çiçekli manzaralarını hayal etmektense sadece, ona sunulan manzaraların tadına varıyordu. Bu hüzün verecek bile olsa fark etmezdi. Neredeyse bütün kadınlar yağan yağmuru, ağlayan bir yüreğe benzetirler ve neredeyse bütün kadınlar daha çok, yağmur yağarken bir pencerenin ardından, hüzünle ama zevk alarak; yağmur damlalarının yeryüzüne inişini seyrederlerdi. Veyahut kadınlar aldıkları hayat derslerinden sonra kendi elleriyle kendi güzel manzaralarını çizmeyi öğrenirlerdi.

“Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.” der Sefiller’inde Victor Hugo..

Başkalarının; gönlümüzde açtığı yaraları, bizi hayata bağlayan sevgimiz, inancımız, güvenimiz, en önemlisi de kendimize ve insanlığa olan saygımız üzerindeki tahribatlarını, hep kendi başımıza iyileştirmek, tamir etmek zorundayızdır. Çünkü hayatımızı mahvedenler, olay mahalline geri dönmek istemez ve hiçbirisi, “Gel, seninle berbat ettiğim hayatını eski hâline döndürelim” demezler. Ne kadar çoksa lüzumundan fazla güvendiklerimiz, o kadar da çoktur hayatımız üzerinde karar yetkisi olanlar. Ve biz, kendimizden başka herkesi, kendi kıt anlayışlarını, fikirlerini bizim hayatımıza empoze eden narsistleri, yani hayatımızla ilgili konularda karar verme yetkisi verdiklerimizi memnun ederiz. Ünlü psikanalist ve sosyolog Erich Fromm, “Sevme Sanatı” isimli kitabında şöyle der; “Bir şeyler kaybetmekten korkan istifçi, ne kadar şeye sahip olursa olsun, ruhsal anlamda yoksuldur, bitmiştir.” Her şeyin en iyisini istemek, araştırmak, akıl almak, görüş almak iyi bir şeydir fakat, bunlara kendi yorumumuzu katamıyor, kendimizle ilgili herhangi bir konuda kendi kararımızı alamıyorsak neye yarar sahip olduğumuz mevki ve dünyalık, kendi başımıza güçsüz hissediyorsak biz yoksuluz, bir hiçizdir. Kukla gibi yönetilen benliğimiz herkesindir ama bizim değildir. Zamanla gönlümüzdeki çiçek tarlası sadece kar yağan, çiçeklerini de don vuran her şeyden soğumuş bir yer olur yani hayata baktığımız pencerenin manzarası değişir.

Ömer Hayyam “Dörtlükler” inde şöyle demişti: “Nedir dedim bu yaşamak? Bir düş dedi; Birkaç görüntü..” Ama işte o birkaç görüntü bizim bütün hayatımız. Eğer, içimizdeki insan manzaraları, dışarıdaki gerçekleriyle örtüşmüyorsa; hiçbir zaman, içimizdeki insan siluetlerinin iyiliklerinden, sevecenliklerinden, samimiyetlerinden gerçeklere, ufacık bile olsa, bir ışık yansımayacağını da baştan kabul etmeliyiz.. Çünkü, bizim iyi niyetlerimiz, bütün o her şey düzelir, herkes az da olsa iyidir, iyiliğe çekilebilir çabalarımız; sevinçlerimizi, hayallerimizi ve heveslerimizi intihara zorlayan adeta sisler ardındaki görülmeyen uçurumlardır. Ve manzarası ne kadar güzel olursa olsun uçurum, uçurumdur. Korkularımız veya iyi niyetlerimiz sebebiyle sadece başkalarının fikirleriyle, başkalarının eliyle, imkânlarıyla ulaştığımız güzellik bize ait değildir. Manzarası güzel bir uçurumda sakat bırakılan ya da heba edilen bir ömrün sahibiyizdir o kadar.. Yanlış kişilerle atılan yanlış adımlar, harcanan zamanlar, hiçbir kıymeti olmayan, hiçbir fedakârlığa değmeyecek uğraşlar zaten kısa olan hayat yolculuğumuzu daha da kısaltırlar. Ömrümüzden kıymetli anları, günleri, saatleri, dakikaları onları önemsemeyen insanlara feda edersek kendi ellerimizle kendi hayatımızı kısaltmış oluruz. Bunun sonucunda da hissedilenler elbette pişmanlık ve de kendine kızgınlıktır. Nazım Hikmet’in; “Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan..” sözüyle anlatmak istediğim düşünceye katkı sağlayarak: Aslında çok pişmanızdır ve çok öfkeliyizdir kendimize yaşatılmasına imkân verdiklerimize ve yaşayamadıklarımıza, diyorum. İstenilir ki; herkes gereklilikten değil, yalnızlıkla baş edemediğinden değil, herhangi bir konuda susturulmadan, durdurulmadan karşılıklı tartışabiliyorum, kendimi ifade edebiliyorum, muhabbet edebiliyorum, sevgi alıp, sevgi verebiliyorum diyebildiğinden yani gerçekten birlikte olsun, dost olsun, arkadaş olsun. Biliyorum çoğumuz, kötülüğü çoğalmış bu devrin Joker maskeli insancıklarından, yalanı dolanı gövdeyi götüren insancıklardan çokta bir şey beklemiyoruz. Onlara göre kendinden başkasını sevmek hüsnükuruntu, bir o kadar da kendinden başkasına inanmak. Bu yüzden insanlar yalnızlaştı, birlikte ama uzaklarda yaşıyor herkes… Yine de yalnızlık, kendi içine doğru açılan bir pencere olarak iyi iş görüyor. Biz her zaman doğru olan ne ise ona inanmaya devam etmeli, onu beslemeliyiz. Bu bizim için yazılı olmayan bir ödev olmalı. İçimizdeki pencereden ışık saçarak, doğru olanı beslemeliyiz. Bir kadının dik duruşu birçok kadını onurlanır. Birçok kadın onurlanır, insanlık aydınlanır.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
11 Yorum
    • Kadın zarif ama güçlü bir duygusal yapıya sahiptir canım Aylin, yorumunla katkından dolayı teşekkür ederim.

  • Elimize emeğinize, yüreğinize kaleminize sağlık güzel bir yazı olmuş 👍👍 kaleminiz daim ve kavi olsun inşaallah🤲🤲

  • Yine kaleminizden her bir tanesi kıymetli inciler dökülmüş Zübeyde Asya. Kaleminiz daim olsun 👏👏👏💐

  • belki de herkes varken, olmasını istediğin kişi olmadığın için yalnızsındır… o kadar güzel, kalemin yalnızlık öfkeni, o kadar narin bir şekilde kelimelerle anlatiyorki, insan yalnızlığa bu sahte kalabalıkta özlem duyuyor. seni tebrik ediyorum; samanyolunun en güzel yıldızısın benim için…🚬

  • ellerine sağlık benim güzel ablam, gerçektende o kadar cok begendimki, kelimelerin ahengi, cumleler arasinda kopukluk olmamasi tam bir usta yazarlik havasi var… basarilarin devamini dilerim ablacım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version