Hepimizin içinde başka renkler saklıdır, başka başka düşler, başka düş kırıklıkları. Herkes bilmez rengini. Bilecek olsa hava durumunu bilirdi.
Bir an dünya telaşından sıyrılıp başka renklere, başka düşlere tutunur insan. Ne renge dönecek, hangi düşlere dalacak kendi seçer ya da hava durumuna bırakır kendini. Nihayetinde farkına bile varmadan anda buluverir esasında rengârenk bahçesini.
Kahkahalar atar, pozlar verir. Hoplar, zıplar, dans eder, şarkılar söyler. Eve dönüş vakti geldiğinde ise başlar içsel hava durumu. Aslında yağmurlar mı yağacak, güneş mi açacak, en çok kendisinin kararıdır bu ya – nihayetinde içsel hava durumu – bilmez. Çok çabuk katılır yolculuğun telaşına, yolda olup bitene, çocuğunun ağlayışına, evin dağınıklığına… Hava durumu da birden değişir pek tabii.
Biraz evvel şen kahkahalarla renklenen bahçesi baharı hatırlatırken, hava güneşli iken ve ılık rüzgârlarla içimize içimize dolarken ne oldu şimdi, değişti mi içsel hava durumumuz?
Kolay değil hava durumumuzu şekillendirmek ya, imkânsız da değil!
Olan biteni izleyip geçmekte, olana takılmak da kendimizle hemhâl olmamız da saklı. Nasıl ki ölene çare yok, olacak olanın da önüne geçilemez. O halde neden henüz yaşamadığımız anların telaşına takılıyor yahut geçmiş için dizlerimizi dövüyoruz? Neye yarar, kime fayda sağlar?
Hiç plan yapmayalım demiyorum canım. Ben ki yapılacaklar listemi ucu ucuna eklerim. Bu sözlerim yalnız size değil, önce kendime. Bir adım ötene koy hedefini, planlarını sırala, önceliğinden başla mesela. İlkini bir hallet hele. Uzun zaman sonraya kim öle, kim kala? Bilmezken birkaç dakika sonra olacak olanı, neden telaşlanıp duruyoruz?
Elbet düşlerimiz de olsun, uğruna didineceğimiz hayallerimiz beklesinler ışık saçan bir hazine sandığında… Oysa biz yine de önümüze bakalım, fazla uzağa değil, bir adım öteye. Anda yaşanandan payımıza düşeni alıp devam edelim yolculuğumuza. Takılı kalmadan, “Az önce çok mutluydum, şimdi niye böyle oldu?” demeden. Sonra kötü olma ihtimali kadar iyi olması muhtemel şeylerin senaryosunu öncesinde yazmadan. Hem ne demişti Kung Fu Panda’da bilge kaplumbağa:
“Dün artık tarih oldu. Yarın ise bir bilmece. Bugün ise sana hediyedir. Bunun kıymetini bilmek gerekir.”
İşin özü, kendini bilmekte. Kendini bilen, payına düşeni alır ve yola devam eder. Telaşsız, sakin, ağır adımlarla ilerlerken içsel hava durumu zaten dengeyi bulur. Dedim ya işte, mühim olan kendini bilmekte, kendini bulmakta azizim!