Gelmeyeceğini bilerek bekledim baharı ve baharda açıveren seni. Ihlamur çiçeği, ben hep bekliyorum seni.
Narin yaprağında damla damla çiğ tanesi, bir gözyaşı kadar ıslak… Geçmişten gelen o tanıdık esinti, hiç solmayan, durulmayan sevgili çiçeği…
Bir akşamdı, herhangi bir ikindi sonrası… Havada, yaklaşan ayrılığın en ağır kokusu… Kahverengi gözlerinden usulca çekildi akşam. Önce yağmurlar yağdı saçlarına, yağmur süzüldü saçlarından. Sonra saçların süzüldü omuzundan. Ve çok zaman sonra bile sensizlik matemi metanet bırakmadı içimde Ihlamur çiçeği.
Ayrılıktan önceydi. Sensizliği tanımıyordum henüz. Sen vardın bütün gerçekliğinle. O gerçeği şimdi tahayyül ettikçe daha iyi anlıyorum seni ve daha fazla tanıyorum. Yokluğundaki sen, varlığındaki senden biraz başka türlü. Ve seni tanımak sevmek kadar ağır geliyor insana. “Balık ki derya içredir deryayı bilmez.” Ama sudan çıkmayagörsün. Balık kendi çıkmadı ki sudan. Sadece derya, içinde olanı görmedi. İçinde olanı nasıl görsün ki gözleri dışa bakarken? Ayrılık işte, gösterecek ya kendini. Boşver, olan oldu. Sonra kendi de ağladı. O da duymadı senin kokunu. Ayrılık da sensizdi benim gibi. Bendeki sensizliğin bedelini benimle ödedi. Benim kadar bende yaşadı/yaşıyor.
Hatırlıyorum, hiç unutmadım ki. Hüzünlü şarkıları severdin. Sanırım yağmurda ıslanmayı da… Karda üşürdün ama onu da severdin. (Karlı bir şubat günü ayaklarının ıslandığı geldi aklıma. Diyememiş ama hayıflanmıştım bir şey yapamayışıma. Ayaklarında ıslanmak istemiştim.) Bir yaprağına düşerdi kar tanesi bir de saçlarına… Sen ne güzel şeydin ıhlamur çiçeği.
Biraz delidolu biraz üzgün… Kırılgandın nahifliğince. Kimseden dinlemediğin eşsiz bir güzelliğin vardı, benim kalbimde sakladığım. İnan anlatacaktım sana, her şeyi anlatacaktım bitmeseydi o bahar mevsimi.
Kahverengi gözlerinden bir ayrılık süzüldü. Hâlâ ağlıyor mu aynı yerde? Yine ıslanıyor mu yanağında?
Beni hatırlıyor mu ayrılığın? Ya sen, ayrılık kadar sevdin mi beni? Ayrılık hiç terk etmedi yokluğundan beri. Ayrılıklarımız bir sonbahar sabahı kavuşur mu dersin?
Bana söylediğin son söz neydi hatırlıyor musun? Ben hiç unutmadım. Ve bir cevap sakladım senden;
Aşk kadar yitik bir cevap, susunca söylenen… Şimdi susuyorum ıhlamur çiçeği, yine sen konuş.
Bahar gelirdi sen şarkını söylerdin, ben sarhoşun olur dinlerdim. Şimdi öyle söyleyecek yok. Kim söyleyebilir ki senin gibi? Hadi kapat gözlerimi de kimse görmesin. Zaten böyle bir kara sevda ancak kara toprakla biter. Ama duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini.
Aç artık ıhlamur çiçeği. Daha kaç bahar geçecek ki? Sana kucak kucak bahar biriktirdim.
Gel artık, bekliyorum seni ayrı geçen zamanlardır.
O güzel gözlerinde beni böyle yüzsüz eden sensin. Güz senin için bahara döndü. Baharım geçmeden aç ve yine o eşsiz kokunu yay, rayihana hasret genzime. Gelecek kış bir daha gitmeyebilir.
Seni sevişimin farkı ne ki dünden, hasretinle ciğerimin yanışından başka?
Aşkın sevdadan eksiği mi var karası dışında? Kısmet kadere boyun eğdi diye zümrüt toprağa küstü mü sandın? Hâlâ meftun ve hâlâ içinde. Çimen nasıl ayrılsın toprağından? Yeşil, kahveden ayrı düşünülebilir mi hiç? Yeşil kubbe altında gümüş renkli bir aşk dilemiştim İkimiz için. Ihlamur çiçeği… Aşkı soğuk sularla yıkadım. Sular akmakta, büyük kestane ağaçlarının altından. Ve bir çınar vardı ıhlamur ağacının yanında. Gölgesini çok beklettiğimiz. Seni bir gün getireceğimi söylemiştim ona.
İçimdeki renkler bir bir solmakta.
Kapat pencereyi, çocuklar üşüyecek.
Bu gördüğün bir yalancı bahar.
Ihlamur çiçeği,
Zaman dediğin, sende durdu.
Ve zaman seni bekliyor.
Gel hadi, çocuklar üşümesin.
Sen yağmuru severdin, şarkı söylemeyi de… Dün yine seni dinledim ve kapattım gözlerimi, senden başka kimse görmesin diye. Hadi sen de kapat pencereni, seni kimseler görmesin.
İçimdeki aşk sevgilisini yine sende buldu Ihlamur çiçeği.
Ve o kadim ayrılık, yokluğunda bana hep seni anlattı.