Çevreme baktığımda, özellikle genç yaştaki insanları gözlemlediğimde bütününe yakınında hep şu iki hâli gördüm:
- Bu insanlar tembel.
- Bu insanlar mutsuz.
Tembellik ve mutsuzluk insana sonradan tecelli eden iki olumsuz durumdur. Kat’a yaradılıştan gelmez. Rabbimiz bizleri en güzel, en saf, en özel şekilde yaratmış; mayamıza umut ve çalışkanlık eklemiştir. Hem Rab, o güzelim Zümer suresinin 53. ayetinde; “…Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin…” demiyor mu? Yalnızca bu ayet bile Yaratıcının bizleri umut ile bezeli şekilde yaratmış olduğunun bir kanıtıdır. Bahşedilen umudu koruyabilmek ise bizlere düşen bir vazifedir.
O hâlde tembelliğimize bir kılıf uydurmaya çalışmaktan bir an önce vazgeçmeliyiz. Tembellik ve mutsuzluk, tamamen kişinin kendi nefsini idare edememesinden kaynaklı olarak gelişen tutumlardır. Kişiyi göz göre göre bedenen ve zihnen çürütür, onu hayattan ve ândan uzaklaştırır. Kimse tembel olmaktan zevk almaz ama nefsi dizginleyip bu illetten kurtulması da bir hayli güçtür. –böyle dediğime bakmayın. Allah’ın ayetlerine gerçek anlamda sarılsak tembellik falan kalmaz da, neyse!-
Mutsuz olan her insan tembel midir? Aslına bakarsak hayır. Hepimiz alanında ne usta, ne çalışkan insanlar tanıyoruz ki iç dünyalarına korkunç bir münzevilik hâkim, tebessüm yüzlerine kırk yılda bir uğruyor. Oysa onlar, mutsuzluklarına rağmen çalışmaktan, üretmekten vazgeçmiyorlar. Nasıl oluyor bu? Bazen aklıma geliyorlar, düşünüyorum da, en çok da onları tebrik ediyorum. Mutlu olmayı beklemeden çalışabilmek herkesin harcı değildir. Bu insanlar, esas mutluluğun ahirette tecelli edeceğinin, bu hayatın yalnızca Allah yolunda çalışmaktan ibaret olduğunun bilincindedirler. Ahireti kendine gaye edinmiş insanın bu dünyada mutluluk beklentisi olmaz. Zaten yazımda esas olarak bunu anlatacaktım ama bakınız ki konu nerelere geldi. Yaptığın işten keyif almak bu olsa gerek. Sohbete kapıldım mı konu dağılıyor.
Peki, şunu da sormak lazım: Tembel olan her insan mutsuz mudur? İsviçreli bilim adamları bu konuda ne diyor, uzmanlar ne düşünüyor açıkçası bilmiyorum. Buraya şahsi fikirlerimi sunmaya geldim. Bu yüzden fikrimce, evet. Bence tembel olan her insan mutsuzdur. Çünkü insan yarından –yarının sahibinden- ümit kesmişse çalışmaz. Yarın için, gelecek için beklentileri; hayalleri ve hedefleri olan kişi bir de Rabbinin kendisine bahşettiği azmi kullanmayı bilirse gayret etmeyi de gerçekten başarır. Diğer taraftan, tembel ve mutsuz insanın yarına dair bir beklentisi olmadığından, çalışması da beklenemez. Ancak bu, tembelliği güzelleyen ve savunan bir tutum hâline gelmemelidir. Tembellik içinde bulunan kişi, bundan utanmalı ve bir an önce tembelliğini yenmek gayesiyle işe koyulmalıdır. Tabii işe koyulma kısmı da başlı başına bir güçlüktür ama zaten kazananlar, bu kısmı atlatabilenler olacaktır.
Etrafımızdan hep duyarız. Mutsuz, hayattan zevk almayan ve günlerini boşa zayi eden biriyle karşılaşıldığında, “Aman bir iş, bir uğraş bul, hiçbir şeyin kalmaz” derler. Yani mutsuzluğu yenmenin esas formülü, tembellikten kurtulmaktır, diyebilir miyiz? Bu davranış her şahısta farklı tepki doğurabilir.
Daha çok genç insanlar, tembelliklerini mutsuzluklarına bağlıyorlar. Onlara niçin çalışmadıkları sorulduğunda genelde, “Yarına dair bir umudum yok, iyi hissetmiyorum” diyorlar. Oysa bunun ne denli yanlış bir tutum olduğunun farkında değiller. Çalışmamak, görev almamak öyle rahat geliyor ki içlerinde bulundukları korkunç durumu allayıp pullayıp kendilerine kabul ettiriyorlar.
Bakın dostlar. Samimi konuşalım. Bizler; binlerce yıllık tarihi silinmeye kalkışılmış, sözlükleri yok edilmiş, cilt cilt kitapları müsvedde değeri biçilerek hurdacılara veya yabancılara satılmış, en değerli eserlere ev sahipliği yapan kütüphaneleri yakılmış, dininden uzaklaştırılmış, dilini dil yapan esaslardan men edilmiş, mimarisi yıkılıp yok edilmiş ve yerine gece kondular konulmuş bir milletiz. Şimdi soruyorum! Lütfen elinizi vicdanınıza koyunuz. Bizim psikolojimizi düzeltmeye, sürekli iyi hissetmek gayesiyle uğraşmaya ve çalışıp üretmek için “mutluluk” beklemeye ayıracak vaktimiz var mı? Mutluluk elbette ki değerli bir nimettir ancak ilerlemek maksadıyla gayret etmek için ona ulaşmayı beklemek, şahsımca, fuzulidir. Koşamazsak yürüyecek, yürüyemezsek emekleyecek, emekleyemezsek sürüneceğiz. Ama öyle ama böyle, bir şekilde ilerleyeceğiz. İki yüzyıldır gözlerimizi yumduğumuz yetmedi mi? Artık gözleri açma, asırlık uykudan uyanma vakti.