Başını gökyüzüne kaldırdığında, herkesin gördüğü sonsuz mavilikti onları karşılayan. Oysa maviliklere dikkatlice bakıldığında içinde saklı güzellikler fark edilebilirdi. O da öyle yaptı, bildiği ama anlamlandıramadığı bu duygunun kaynağına ulaşmak için bir ömür çabaladı. Gündüzün ışıltısında da, gecenin zifiri karanlığında da, sözlerin bile erişemediği evrenlerdeki paralellikte ancak bir aşk böylesine huzur verebilirdi. Bu, sadece iki gezegenlinin aşkı ile tarif edilemezdi. Gezegenlilerin aşkı kendi gezegenlerini de esir almıştı.
Aşıkların ruhu gezegenlerinin ta kalplerine nüksetmiştir. Her bir gezegen kendi güneşini inkâr etme meyliyle ne olduğunu dahi bilmediği o kara sevdanın esiri olmuştu. Gizem ve geçmişte ruhlarına damıtılan mutlak inanç; milyonlarca yıldızların ürpertiyle süzüldüğü o sonsuz uzayda, gezegenlerin yüreğini birbirine meftun kıldı.
Aşktı sonsuzluğun sorgulayıcısı. Dönmek de sonsuz gibi bir his veriyor, baş döndürüyordu. Gezegenler işte bu iklimde başladı dönmeye. Her bir döngü birbirlerine daha da çekim gücü sundu. Hızlansalar kavuşacaklar gibiydiler. Gezegenliler, gezegenlerinin hücrelerine işlemiş, onlarla birlikte deli divane oluyordu. Ne patlatacakları bir volkan, ne akıtacakları lav onların içindeki aşk ateşini söndüremezdi.
Sözlerin işitilmediği girdapta gözleri de birbirini görmüyordu bu iki gezegenin. Ama aynı rahmin ikizleri gibi birbirlerinin milyonlarca yıldır tanıyor gibi hissediyorlardı. Kaybolmanın onulmaz hazzı aşkın hazzının yanında etkisini yitirmiş, heyecan sunamaz hale gelmişti. Uzun süren gözlemleme ve çekim gücünün geldiği tarafa meyletme neticesinde gezegenler birbirlerine tesiri en üst seviyeye çıkardı. İlk defa farkı galaksilerden birbirlerine baktıklarında, aşk, her ikisinin de üzerine aynı tonda ışıksal izlerden nakışlar yapmıştı.
Artık kalbin feraseti gözün tesirine tamamı ile girip, gezegenlerin ruhunu sarıp sarmalayan bu çekime direnemedi, gezegenler birbirlerine doğru iyice çekildi. Her biri başka gezegenlerin yörüngesinde, kendi özgünlüğünü yaşayan gezegenler, gittikçe yükselen heyecanı anlamaya başladı. Onlara yalnızlığının sonunu getirecek bir fırsat sunmuştu kader. İki gezegen, kadere iman etmişçesine, mesafeleri kavuşmaya engel sanıp birbirlerine doğru yol aldılar.
Bazen yokluk varlığın habercisi olabiliyor. Bazı kavuşmalar hakkın ispatı için kavuşanları yok edebiliyor. Gezegenlerin yarını düşünmeden birbirlerine, tüm kaideleri hiçe sayarak ve düşünmeden savulması da neticesini önceden kestiremeyecekleri bir akıbete gebeydi. Her ikisi de bu akıbeti bilmiyor ancak razıydılar.
Bir sabah, gökyüzü bu aşkın şahidi oldu. Rüzgâr, her iki gezegenin giderek artan döngüsüne ayak uydurarak onların kavuşmasını resmetmeye doğru eserken, gökkuşağının tüm renkleri iki gezegenin birleşmesi için buluşmaya gizlendi. İç içe geçen yörüngeler, iki gezegeni birbirine bağladı.
Tutkuları, gezegenlerin dönüş hızını arttırdıkça artırdı. Ruhları birbirine dokundukça, baş döndüren sarmalları ve çekim güçleri daha da yoğunlaştı. Hayalini kurdukları sonsuz bir aşkın kollarında, hiçbir şey onları ayıramazdı sanıyorlardı. Ama evrende olanlar, her zaman beklentileri boşa çıkaran bir oyundu.
Zaman, hızla ilerlerken, birbirine böylesi bağlı ve bağlılıklarının nişanesi devinimleri aynı zamanda sonlarını getiriyordu. Aşkın sarhoşluğu ile öyle hızlanmıştı kalp atışları, hızlarının çekim kuvvetlerini zayıflattığını fark etmiyorlardı bile. Anın cazibesi ve vuslatın sarhoşluğu akıllarını başlarından almıştı. Birdenbire ikisinin de beklemediği şey oldu. Şimdiye kadar onları birbirine çeken her ne ise; ikisini aynılaştırmıştı. Ve şimdi aynı kutbu gibi mıknatısların, her iki gezegen de birbirini var gücü ile itiyordu. Bu ne gezegenlerine ne de gezegenlilerin öngördüğü bir şeydi. Korku dolu bir sessizlik kapladı evreni. Herkesin umutları, güzellikleri ve aşkları sonsuza kadar sürmezdi. Aşkın bedeli, zamanın acımasız ilerleyişiyle ortaya çıktı.
Bu itiş öylesine kuvvetliydi ki gezegenler, aşkın coşkusuyla yörüngelerinden çıkmaya başladı. Bazen çaresizce bu duruma direndiler, uzaktan birbirlerini izlediler, görmezden geldiler, sebepler buldular, ellerini uzattılar, birbirlerine tutunmaya çalıştılar, vedalaştılar… Ne kadar duygu varsa kavuşmaya ve ayrılığa dair, hepsini deneyimledir. Aşkın kendilerini yok etmesini engelleyemediler.
Günler geçti, sonsuz sanılan ve döngülerle sarılan aşkın kendilerine biçtiği son kaçınılmazdı. Gezegenler yok olmuşçasına milyonlarca yıldız içinde, yavaşça uzaklaşırken birbirlerinden, her biri aynı anda diğerinin ruhunu yalnızlığa terk etti.
O uzak diyarlarda, gözlerin erişemediği, sözlerin duyulmadığı evrende, bir aşk yaşandı. Kavuşmanın hazzını, ayrılığın nedenini anlayamadan kendi çekim alanlarına geri savrulan gezegenler, sonsuz evrende belki de başka bir zamanda yeniden buluşacaklardı.
Tek tesellileri bu kalmıştı ellerinde.