Yolcu
Bebeğin dünyaya gelmesiyle, annesinin onu emzirirken bebeğin anne sütünden aldığı ilk yudumlarda gördüğü ve hissettiği şefkat duygusu… Annesiyle ilk iletişimi gözleriyle… Ve imtihan sırrı! Şerrin içindeki hayrı görebilen, anlayabilen, fark edebilen, şükreden kalp ve dil…
“Öldüğüm gün, benim düğün günümdür.” diyerek en sevinçli güne atıfta bulunan Mevlâna Hazretlerinin ilahî aşkı… Ve her şeyin geçiciliğini, “Bu da geçer Ya Hu” diyerek anlatan kişi… Tüm hissettiklerinin bedeninde ve ruhunda misafir olduğunu sabırla ve şükürle kabul eden kul, kulluk bilincini Allah’ın isimlerinin yeryüzündeki tecellilerinde görüp hayretle, sevinçle, minnettarlıkla karşılayan o güzel ruh ve o ruha güzelliği veren Yüceler Yücesini hamd ederken tasavvufta yolculuğa çıkan yolcu…
Uyan! Gün artık aydın! Gecenin karanlığı, güneşsizliktendir. Ruhun aydın olsun; Rabbin seninledir. Aydınlığı fark etmen için geceyi yaratan, imanın nuruyla aydınlanman için karanlık günleri yaşatan O’dur. O ki; seni her şeyden ve herkesten daha çok seviyor ve senin O’na yaklaşmanı istiyor. Diliyor ki sen bunları yaşayasın, yaşa ki göresin, gör ki anlayasın, anla ki değerini bilesin, bil ki kendini tanıyasın, arayışının getireceği yüce makama ulaşasın, ulaş ki Allah’a yakınlaşasın…
Tefekkür
İlk sorularım, ilk sorgulayışlarım… Anlamlandıramadıklarımın anlamlanışı… Ve ben büyüyorum, hiç durmadan. İdrakim ve bedenim… Bazen bedenime sığmıyor hislerim, bazen aklımın dışında bu hissettiklerim. Bazen kalp ile tasdik, dil ile takrir…
Bir yoldayım. Dünya gezegeninde güvenli bir evin bir odası, benim yolculuğumun treni. Pencerem ve manzaram, mevsimlerle değişen tablolar… Bu yolun yolcusu arkadaşlarım; bir kumrunun bakışıyla masumiyetken gördüğüm, bir çiçeğin zarafeti ve estetiği, bir tohumun ilmi bilgisi…
Hak yolunda adım adım ve öğreniyorum. Bir karıncadan bir adım, küçük bir adımın da büyük bir yolculuk olduğunu, ufak bir niyetin büyük bir iyiliğe dönüşünü izliyorum. Ve ben bu cümleleri sevgiye dönüştürüyorum.
Ahenk
Plastik sanatlar ve bende uyandırdığı, bakış açısıdır ya da görme biçimi… Belki farkındalık, belki de uyanıştır; belki de insanın kendi Rönesans’ı… Çıkamadığım kozalak içinde beslendim, devam ediyorum büyümeye.
Kelebek değil midir bir günü geçiren, heyecanla koşan çiçekten çiçeğe? Derttir dermanını arayan. Benim derdim ne sanattadır ne maddede… Medresedeyim bu modern şehirde, ruhum bazen geçmişte. Uyanıyorum her saniye ve her saniye farkındalığın farkındalığı…
Anlamaya çalışıyorum zamanı, zamansızlığı; atalarımı, babamın babası ve onun babası, çocuğumun çocuğu ve onun çocuğu… Bu zincir birbirine bağlı: nutfeden insana, insandan toprağa, topraktan insana. Önümde bir palmiye ve ben ona bakıyorum, o beni dinliyor.
Ne ben kaldı ne o… Geriye her şey bir bütün… Eskinin gizemi ve ruhumdaki meltemi heyecanlandırıyor beni; geleceğin hayali sağlamlaştırıyor adımlarımı. Razıyım elbette takdire. Rıza için çabalıyor bu ruh, bu beden çırpınıyor ulaşmak için sonsuz güzelliğe, sonsuz ilime…
Zıtlıklar uyum içinde, boyun eğmiş takdire; en küçükten en büyüğüne… Ve her şey mütemadiyen mütenasip…