İnsan doğumundan itibaren gelişmeler ve değişmeler gösteren bir varlıktır. Bu değişme ve gelişmelerin nasıl olacağı bireyin içinde yaşadığı toplum tarafından belirlenir. İnsanlar yaşlandıkça yaşamı daha farklı şekilde anlamlandırırlar. Yaşamda aslolan, sahip olunan yaşam süresini etkili ve verimli bir şekilde geçirmektir. Yaşlı insan, bir yandan gidenin yerine konacak kimse olmamasının yarattığı yalnızlığın ve toplumsal statüyü yitirmiş olmanın getirdiği rol yoksunluğunun acısını yaşar, bir yandan da kendini ölümsüzleştirmenin yollarını araştırır. Yaşlılığın başlamasıyla birlikte kişi yeni bir kimliğe ve role bürünür. Peiffer (1997) ‘a göre “İnsan umutları kadar genç, korkuları kadar yaşlıdır” (İlgar L, İlgar Ş, 2007). İnsan umutlarını yitirdiği anda yaşlanır.
Yaşlılık döneminde hareketlerde yavaşlık, daha fazla yorgunluk hissi, cinsel istekte azalma, şişmanlama, unutkanlık, ciltte kırışıklıklar gibi özellikler ortaya çıkabilir (İlgar L, İlgar Ş, 2007). Erikson’un Psikososyal gelişim kuramında yer alan 6, 7 ve 8. dönemler yetişkinlik dönemini kapsamaktadır. İleri yetişkinliğe yani yaşlılığa denk gelen 8. dönem ise benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluktur. Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk döneminde kişi yetişkinlik döneminin ardından emekli olur, yaşlılık belirtileri başlar. Kişi hayatını gözden geçirme gereği duyar. Kişi, bu hayatın bitmekte olduğunu görerek, “Şimdiye kadar yaşadığım hayatı, iyi yaşayabildim mi? Bir daha dünyaya gelsem gene aynı hayatı yaşamak ister miyim?” gibi yaşamı değerlendirici sorulara cevap aramaya başlar. Eğer kişi yaşamının yaşanmaya değer olduğuna karar verirse, iyi ve kötü yanlarıyla yaşamı ile barışabilirse, benlik bütünlüğüne ulaşır. Eğer pişmanlıklar ve esef dolu bir hayat geçirdiğini düşünüyorsa, umutsuzluk yaşayacak demektir. Çünkü artık geri dönüp düzeltme veya başka türlü yapma olanağı yoktur.
Bu kısımda yapılan bir çalışmayı anlatmak istiyorum. Çalışma huzurevinde kalan yaşlıların psikososyal yönlerini, yaşlılıkla ilgili düşüncelerini ortaya koymak, beklentilerini ifade etmelerine yardımcı olmak amacıyla yapılmıştır (Bölükbaş N, Arslan H, 2003).
Yaşlanma ayrıcalıksız her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya neden olan, süreğen ve evrensel bir süreçtir. Yaşam sürecinin, çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal ve zorunlu bir çağıdır. Yaşlılık bireyin geçmişini de daha sıklıkla sorguladığı bir dönemdir. Kişi geçmişinde kendisine doyum veren bir hayat yaşamışsa hedeflerine, isteklerine, ideallerine yaklaşabilmişse yaşlılığı daha kolay kabullenir, üretkenlik döneminde yapamadığı etkinliklere katılabilir. Seyahat etmek, okumak, ailesine ve arkadaşlarına zaman ayırmak gibi yaşamını zenginleştiren aktivitelerde bulunabilir.
Yaşlılığın önemli bir toplumsal yönü de; bu kuşağın değerleri ve eğitimiyle ilgilidir. Değişimin çok hızlandığı sanayi toplumlarında 65 yaşına gelmiş biri, kendi gençliğindekinden çok farklı ahlak değerlere, beklentilere ve rol tanımlarına uyum sağlamak zorunda kalır.
Araştırma evrenini huzurevinde kalan 97 yaşlı oluşturmuştur. Ancak ankete cevap vermeyi kabul eden ve bilinci yerinde olan 60 yaşlı ile çalışma yapılabilmiştir. Sosyo-demografik özeller incelendiğinde %70’i erkek, %30’u kadın, çoğunluğu 75 yaş ve üzeri (%41.7) yaş grubunda bulunduğu saptanmıştır. Yaşlıların duygusal durumlarına ilişkin yanıtları incelendiğinde %93.3’ünün geleceğe ait planlarının olmadığı, %85’inin geçmişteki olayları yeniden değerlendirdiği, %70’inin geçmişe ait konularda pişmanlık duymadığı, %58.3’ünün kendine güveni olduğu saptanmıştır (Bölükbaş N, Arslan H, 2003).
Eskiye özlem duyma yaşlanma belirtisi olarak ele alınırken yaşlılığın ölümle birlikte düşünülmesi yaşlı insanlarda karamsarlığa ve geleceğe ait plan kurmak ve farklı uğraşlarla meşgul olmak düşüncesini, kendilerine olan güveni yok etmektedir.
Bu sonuçlar doğrultusunda yaşlıların terk edilmişlik duygusu yaşamalarını önlemek için yakınlarının ve arkadaşlarının ziyarete gelmelerinin sağlanması, boş zamanlarının değerlendirebilmeleri için farklı uğraşılar yaratılması önerilebilir.
Genel olarak yaşlılıkta bedensel, sosyal ve ruhsal bir dizi olumsuz faktör yan yana getirilmekte ve yaşlı insan bu faktörlerin bir “toplamı” olarak görülmektedir. Ayrıca yaşlanma; organizmanın hücre, doku ve sistemler düzeyinde zamanla ortaya çıkan, geri dönüşü olmayan, fonksiyonel ve yapısal değişikliklerin tümünü kapsayan fizyolojik bir süreçtir. Bu dönemde bireyler yaşamına anlam katacak faaliyetlere devam etmeli, karşılaştığı sorunlarla baş edebilmeye çalışmalı, yaşamın diğer dönemlerinde olduğu gibi yaşlılık döneminde de kendine özgü zorlukları ve güzellikleri olduğunu bilerek yaşamalıdır. Böylece umutsuzluğa düşmeyerek kendi geçmişiyle muhasebe yapmadan yaşayabilir. Ayrıca yaşlı bireylerin yaşamı sürdürme nedenlerinin artmasıyla umutsuzluğun ve intihar girişiminin azalacağı unutulmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, dünün çocuğu bugünün yetişkini yarının büyük anne ve büyük babalarıdır.
Kaynakça:
- Yaşlılık Dönemi ve Yaşlının Gelişim Görevleri (İlgar L, İlgar Ş. Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, 2007).
- Huzur Evinde Kalan Yaşlıların Psikososyal Yönlerinin İncelenmesi (Bölükbaş N, Arslan H. Düşünen Adam Dergisi, 2003).