Bir yolculuğa dahil olmuştu insanoğlu…
Dünya bu yolculuğun kervansarayı, bedenler ise kıyafetiydi.
Kıyafeti hikmet sanıp eğdiler, büktüler, boyadılar şekle sokmaya gayret ettiler fakat asıl dokunuşun ruha yapılması gerektiğini ölünce anladılar…
Kervansarayları alıp parçalara böldüler, kâh sattılar kâh düzenleyip üzerine evler diktiler, iyice yurt edinip temelli kök salmış bildiler ve yolculuğu unutup kendileri ‘plan’ dedikleri yolculuklar yazma gayretine düştüler.
Hepten ziyan olma yolunda birbirleriyle yarışmaya devam ettiler.
Sırası gelen öldü, boşluğu arkadan yetişmeye devam edenler doldurdu…
Bu kısır döngü insanlığın dünyaya uğradığı günden bu yana gelişerek ve daha tehlikeli bir hâl alarak devam etti.
O zamandan beri başını ve sonunu kestiremediğimiz bir yolun kimi zaman gideni kimi zaman kalanıydık.
Sonunu gören olur mu bilinmez ama tahmin etmesi zor olmamalı…
***
Şiir
Sanki bütün şiirler final yapmış da artık cümleler şiirlere izin verilmiyor gibi…
İçimde olup bitenleri cümlelere yetiştiremiyor gibiyim bu günlerde.
Şiir yaz deseler sadece ağlarım, kelimelerim gözyaşı olurlar…
Ne yazıya geçer ne de sözlere dökülürler.
Usulca gözlerimden damlar yanağımdan süzülürler.
Damlaların geçtiği yerler acır, kelimelere hasret çekerler, bilirler ki zamanla hiç hatırlanmayacaklar.
Şiir yaz deseler, göğüs kafesim içime doldurduğum derin hava yüzünden ilk defa bu kadar genişler.
Vücuduma can olan hava çıkmayacağı bir köşe arar fakat herşey ait olduğu yere yaraşır ve usulca göğüs kafesim eski halini alır.
Şiir yaz deseler,
Şiirler artık ete kemiğe büründü derim.
Ne bir söz söylenir ne de kelimeler şiire dönüşür.
Bazen öyle anlar gelir ki şiirler şiir olmuş sessizce seni okurlar sen onları okursun