“Mahremiyet” kelimesinin büyülü kelimelerden biri olduğu düşünüyorum. Anlamının aksine herkesçe bilinip önemsenmesi gerektiğini ve aynı zamanda onun değersizleştirilip yozlaştırılmaması gerektiğini de. Çünkü mahremiyet bahsi geçen her şeye bir değer, bir anlam katmaktadır. Bu nedenle mahremiyet, yaşadığımız bu çağda, tabiri caizse “teşhir çağında” oldukça kıymetli bir kelimedir.
Mahremiyet sadece düşünüldüğü gibi kadın-erkek arasındaki ilişkilerde aranmamalıdır. İnsan yaşamında, hayatın akışında da oldukça geniş bir yer tutmalıdır. Örneğin aile içi ilişkilerde (kardeşler arası, anne-baba ile ilişkilerimizde) dikkat edebileceğimiz gibi arkadaşlık ilişkilerimizde mahremiyet önemli bir çerçeve çizmektedir. Yani her türlü ilişkide, sosyal birliktelikte dış dünyaya açılımın bir belirleyicisi konumundadır.
Bu noktada, yaşadığım bir olayı aktarmayı örneklendirme açısından önemli buluyorum. “Zeytin Hasadı” isimli romanımda dostlukları bozulan iki arkadaşın hikayesini ele aldım. Ancak dostluklarının bozulma sebebi kitapta açıkça yer almaz. Benim bu şekilde hareket etmemin nedeni okurların -özellikle gençlerin- orada yer alan boşluğu kendi hayatlarından bir olay ile doldurmalarını arzulamamdı. Biraz okura da rol biçtim açıkçası. Ancak kitaba gelen yorumlardan biri harikaydı. Değerli bir okurum (Kendisine tekrar teşekkür ederim.) sebep belirtmeme durumumu “teşhir çağında mahremiyete dikkat edilmesi” diye yorumlamış. Ana karakterler için “dostluklarında mahremiyete önem verilmiş, sebep söylenmemiş” şeklinde muazzam bir niteleme yapmış.
Çoğu insanın günümüzde, teşhir çağında “Mahşer Midillisi” gibi ortalıkta gezmesinin yegâne savunucusu ve koruyucusu mahremiyettir. “İfşa” adı altında fotoğrafların, konuşmaların, bilgilerin, sırların vb. tereddütsüz ortalığa saçıldığı bir dönemdeyiz ne yazık ki. Oysaki Hadis-i Şerif’te “Müslüman Müslümanın ayıbını örter.” (Tirmizi, Birr, 19) deniliyordu. Ancak günümüzde örtmek yerine hırslarımıza çoğu zaman çoğu şeyi alet ediyoruz ve bundan çekinmiyoruz. Yeter ki birinden “hazzetmeyiverelim”. Kişi ile ilgili vakıf olduğumuz her şeyi, her bir bilgi tanesini ele güne duyurma ortalığa çıkarma derdine düşmeye başladık. Bu durum sosyal yozlaşmayı artırırken bizleri de “herkesle her şeyi konuşamayan, dert anlatamayan” kişilere dönüştürdü.
Peki Thomas Hobbes’un belirttiği gibi “homo homini lupus” yani “insan insanın kurdu” muydu? yoksa “insan insanın yurdu” muydu? Başka bir ifade ile insan insanın zehri miydi? yoksa ilacı mıydı? Hadi hep beraber kendimizi nerede konumlandırdığımız bir düşünelim..
Yine harika bir yazı olmuş.
Emeğine yüreğine sağlık 🥰
Ne yazıktır ki günümüz de mahremiyet kavramı kalmamıştır. Hâlâ buna önem verebilenlere selam olsun
Günümüz toplumunun açık yarası özel hayatların ortada olması mahremiyetide bitirdi. Buna o kadar alışıldıki yaşantısı göz önünde olmayan hayatlar için de konuşma hakkı var gibi düşünülüyor. Gıybet dedikodu çağımızda malesef normalleşti herkes başkasının hayatına dediğiniz gibi mahremiyetine laf edebiliyor hale geldi. Çok doğru bir konuya temas etmişsiniz. Herkesin bu konuda dikkat etmesi gerekir. İnsan insanın yurdu olmalı. 👏👏👏
Sosyal medya ile tanımadığımız onlarca, binlerce insanın hayatının, yatak odası dahil, her anına dahil olup mahremiyet algımızı neredeyse tamamen kaybettiğimiz bir dönemde tam da ihtiyacımız olan bir yazı olmuş. Teşekkür ve tebrik ederim. 👏👏
Çağımızın gerçekten en büyük eksikliği ve deginilmesi gereken en önemli konulardan biri. Tebrikler.👏👏
Mahşer Midilli’si mükemmel bir tanım 👍🏻 Yine konu olarak tam isabet 🎯 Teşekkürler