İlk Gençlik ve Zengin Bir Hayat

Sümeyya Çakır 321 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Uzak hikâyeleri vardır insanın. Zamanla uzaklaştığı bir memleketi, içinde her daim özlenen ve canlı duran. Bu hikayeler insanı olgun bir insan yapar. Çoğu zaman ilk gençlik yıllarından kalan anıları acıdır ama yine de özlenir o ilk gençlik yılları. İnsan memleketinde güzel anıları olmasa da yine de sever onu. Bu ilkbaharda açılan ilk tomurcuklar gibidir. Belki de o hikayeyi özel yapan hikaye değil bu yıllardır. Bu yıllarda alırız ilk darbelerimizi, ilk gerçek anlamda bu yıllarda düşer kalkarız. Çocukluğun kalan esamesinden midir bilinmez, hem soğuk hem sıcak olan mevsimler gibi hem çocuk hem yetişkin ruhuna sahiptir insan. Bu yıllarda dünyaya ikinci kere gözümüzü açarız. İlkinde ağlamayı bilirken, ikincisinde ağlamamayı öğreniriz.

Kim öğretti bize bunları? Kol kırılır yen içinde kalırları… İnsan olduğu gibidir ağlarken, ağlamamayı kim öğretti? Son kez ağlarız o dönem. Son kez dizimiz sıyrılır bir gün de farkına varmayız. Acı olan dizimizin sıyrılması mıdır, yoksa son kez oynanan bir oyun, bir gülmece midir? Aslında hepsi bir oyun, kiraya geçmek, ev almak, araba almak, çocuk sahibi olmak, ciddi ama birer oyun. Sonra son kez geçip perdeye oyunumuzu oynayıp gideceğiz. Belki bu gidiş bilinci insanı geçmişte bir noktaya kilitliyor. Hayatı oynamaya başladığı ilk gençlik yıllarına. Onu yaşamak o insan olmak istiyoruz yeniden. Yeniden masum ve güçlü. Başlangıç yapanların o ilk heyecanı, hatalar olmadan, acılar olmadan, taze gençlik istiyoruzdur. Belki istediğimiz bunlardır asıl, yıllar değil. Her ne olursa olsun insanın özlem duyduğu bir yer var. ‘Orda bir yer var uzakta’ der gibi. İlk gençlik yıllarını geçirdiği sokaklar, evi özlenir. Bankların bir anlamı vardır, soyut durumları çağrıştırır. Artık ilkbahardan çok sonbaharı sevmenin sebebi bu insanda saklı gizli duyguları yeni tanıyor olmasıdır.

Sonra her şeyi tüketmeye başlar insan. Güzel olan her şeyi. Kötülükleri barındırmaya başlar benliğinde. Yalan, riya, kibir, alay etmeler girer hayatına. Sonra dönüp baktığında duyduğu pişmanlık onu daha çok ilk gençliğine götürür. O masum, iyilik dolu gençliğine. Güzel yıllardır vesselam.Belki de geçmişi özlerken elimizdekinin kıymetini bilmiyoruzdur. Daha olgun daha yetişkin olmak da güzel bir şeydir. Yaş almak, tecrübelerinle bilgi birikimi elde etmek, hatırlanacak anı biriktirmek, çocuk sahibi olmak gibi güzel duygulara kapı açmak. Çocukla birlikte yeniden çocukluğunu anımsamak. İlk gençlik yılları mı son gençlik mi daha daha iyidir, bilemem. Ama her ikisi de değerlidir. Her ikisinin de kendi içinde donanımları vardır. Yetişkinlikte hatalarımız oluyor evet ama hatalarımızdan ders alarak daha iyi şeylere kapı aralıyoruz. Daha güzel iyilikler hayata geçiriyoruz. Tabi bu hatalarımızdan ders alırsak böyle. Aksi halde ömrün uzun olması ancak kalbimizi daha çok karartacak, daha zararlı bir hayat yaşamamızı sağlayacak. Pişmanlıklarla örülü bir hayat yaşamak elbette kötü. Bu da ilk tohumlarını ilk gençlik yıllarında attığımız, nasıl yaşayacağımızı belirlediğimiz bir durum. Çocukken yaramaz olmamızın ziyanı yok, eğer iyi bir eğitim almışsak ve kendi irademizle iyi olanı seçmişsek, bu yıllarda kendini belli eder. Aklını, zekasını ve yeteneklerini insanları aldatmaya kullanan bir genç büyük ihtimal yaşlanınca da öyledir. Gerçi bu yıllarda insanın ruhu coşkuludur ama tercihler kendini belli eder. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur derler. Belli başlı şeyler için yaratılıştan gelen duygular için böyledir ama insanın eğitimi ve iradesi kuvvetle esen bir rüzgarı kontrol edip, kâra dönüştürebilir. Gemi için en verimli hale getirebilir.

İnsan yaratılışından sorumlu değildir. Bazı duyguları baskın bazı duyguları daha zayıf olabilir. Bu duygular olumlu ve olumsuz olarak fark etmez ama onları eğitmek başka bir insanın değil, insanın kendi kendinin sorumluluğundadır. Bazı insanlar duygularına hiç müdahale etmez, onlara mahkum olur ama iradesini yönlendiren insanlar daha olgun olurlar. Daha doğru kararlar alırlar. Yani yine mantık konusuna geliyoruz. Duygularımız çoğu zaman mantıklı değildir. Onlardan hepten kopmamak da gerekir. Fakat budanmamış bir ağaç ya da kendi haline bırakılmış bir ağaç nasıl verimsiz olursa insan hayatı da öyle verimsiz olur, mantığına başvurmadığı zaman.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version