“Zenginlerin çocuklarının DNA’ları üzerinde yapacakları değişikliklerle oluşacak insanüstü ırk, insanlığın sonunu getirebilir.” demişti ünlü fizikçi Stephen Hawking. Ve eklemişti:“Bu yüzyılda insanların zeka ve saldırganlık gibi içgüdüleri değiştirmenin yolunu keşfedeceğinden eminim. Muhtemelen insanlar üzerinde genetik mühendisliği uygulamaların yapılması karşıtı yasalar kabul edilecek. Ancak bazı insanlar hafıza, hastalıklara karşı dayanıklılık ve ömür süresi gibi insani özellikleri geliştirme hırsına karşı koyamayacak.”
Genetik mühendisliği günümüzde o kadar ilerlemiş durumda ki, henüz bir çocuk doğmadan genleri üzerinde oynama yapılabiliyor, cinsiyetine ve daha bir çok özelliğine karar verilebiliyor. Bu gelişmeler insanüstü türlerin tasarlanması ve bu ‘yeni sürüm ırk’ın yine insan eliyle yaratılması gerçeğini doğuruyor. Bu sayede oluşacak yeni koloni ya insanoğlunu tahrip edecek ve yeni dünya düzenini kuracak, ya da insanlığın içinde bulunduğu hazin durumdan onları kurtarıp, daha iyi bir yaşam şekli sunacak.
Yani ya iyiyi ya da kötüyü oynayacak bu ‘yeni ırk’, işte tam da Hawking’in korktuğu gerçeği yansıtmakta!
Bu senaryoya aslında izlediğimiz filmlerden ya da okuduğumuz fantastik romanlardan o kadar aşinayız ki! Örneğin Avengers filminin serileri… Mutantların insanları kötü koşullardan, dünyayı da yok olmaktan kurtarmaları ve bu mutantların ‘tek kurtarıcı ırk’ olarak empoze edilmesi asla tesadüf değil, hatta bu senaryo gerçeğe dönüştürülmek isteniyor gibi. Ancak acaba sonumuz filmlerdeki gibi mutlu sonla mı biter yoksa insanlar yok edilip ya da köleleştirilip yeni bir dünya düzeni mi kurulur, tartışılır. Bu bağlamda elimizden geldiğince büyük düşünmek ve büyük resmi görmek gerek…
İndigo çocuk işte tam da böyle bir sofrada ortaya çıkmış meze hükmünde. Biz bu mezeyi 1970’li yıllardan itibaren azar azar yemeye başladık. Sinestezi sendromuna sahip Nancy AnnTappe tarafından kullanılan bu kavram kendisinin, bazı çocukları çevreleyen mavi-mor arası değişik bir renk ile sarmalandıklarını görmesiyle başladı. Kendisi hastalığından dolayı, insanlara bakınca etraflarında renkli bir hale fark ediyor, bu elektromanyetik enerji alanlarını tıpkı bir Kirlian fotoğraf makinesi gibi görüyordu. Bu enerji alanları, onların aurasıydı. Tappe, daha önce bu renge hiçbir çocukta rastlamadığı için bu özel renge indigo rengi, bu çocuklara da indigo çocuklar dedi ve serüven böylece başlamış oldu. Tappe bu indigo çocukların özelliklerine baktığında ise pek çok ortak nokta keşfetti. Paranormal nitelikleri, savaşçı ruha sahip olmaları, devrimci yönleri ve insanları rahat yönlendirebilmeleri gibi pek çok benzer hassaları vardı.
Kristal çocuk ise 1995 ve ondan sonra doğan yeni kuşağı simgeliyor. İndigo çocuklar adeta kendilerinden sonra gelecek yeni nesil için bir yol açmıştır diyebiliriz. Kristal çocuklar da o yoldan ilerleyen bir üst sürüm oldu. Bu çocukların büyük gözlere sahip olmaları, insanları kendine rahatça çekebilmeleri, olağanüstü zekaları, son derece sevecen olmaları, doğaya ve hayvanlara düşkünlükleri, et yemekten kaçınmaları, felsefeye ve müziğe ilgi duymaları, telepati yapabilmeleri, psişik güçlere sahip olmaları, sakin, şefkatli ve empatik eğilimleri gibi pek çok benzer özellikleri bulunmakta.
Günümüzde çok konuşulan Atakan, Greta ve daha pek çok üstün zekalı çocuk, bu kavramların gün yüzüne çıkmasını sağladı. Gün sonunda maalesef bu çocuklar,medya elinde içi boşaltılana kadar kullanılıp bir köşeye fırlatıldıktan sonra ‘sıradaki olay’ denilecek ve trend listelerinde 1.sırada olan bir konu çok geçmeden çöp olacak. Olan ise maalesef bir meta gibi kullanılan henüz küçük yaştaki Atakanlara olacak…
Bu çocukların arkasındaki masum olmayan düşünce akımlarını da ciddiyetle bir tartmak gerek. Bu çocuklar sadece yaş ve zekalarının üzerindeki söylemleriyle medyayı sallamıyor. Bizler genellikle araştırmadan, sorgulamadan ve olayların arkasını düşünmeden, düz mantıkla önümüze servis edilen hemen her şeyi, tadına bakmadan, kimin hazırladığını düşünmeden, içinde bünyemize dokunabilecek bir şey var mıdır diye sorgulamadan tabiri caizse direk mideye indiriveriyoruz. Oysa buz dağının görünen kısmı kadar görünmeyen bir kısmı da var!
Düşünelim. Uzaylı ırk, mutantlar, kurtarıcı nesil bizlere çokça dayatılıyor filmlerde, çocuklarımıza da çizgi filmlerde. Hep bir kahraman gelse de bizi kurtarsa beklentisi var akıllarda. Bu kurtarıcı beklentisi bir tek kristal çocuklardan mı çıkacak? Kurtarıcı yeni nesil geliyor ve biz bunlara tabii mi olmalıyız? Her neye inanırlarsa biz de o yoldan mı gitmeli, düşüncelerimizi, fikirlerimizi, aklımızı dondurmalıyız? Onlar yeni liderlerimiz olacak da şimdiden yavaşça alıştırılıyor muyuz?
Bizi gelecekte kim bilir ne sürprizler bekliyor, ama görünen o ki sürpriz olmamaları için, filmleri, kitapları ve bilhassa medyayı doğru okumak ve derinlemesine anlamak gerekiyor. Hepimize kolay gelsin…