Yazarlığa adım atalı bir yıl kadar oluyor. Bu girişimi başlattığım ilk günden beri insanlardan hep şu sözleri işittim:
“Türkiye’de okuma oranı çook düşük, boşuna kürek çekiyorsun.”
Size yemin ederim girişimlerimi, yaptıklarımı ve yapacaklarımı anlattığım her on kişiden dokuzu bu sözleri ve benzerlerini kullandı. Hâlâ da kullanıyorlar aslında, bitmiş değil çünkü genç bir edebiyatçı olarak hayata atıldığım ilk günden bugüne henüz bir yıl ancak geçti. Hayallerimi ve hedeflerimi gerçekleştirebilmek için bana koca bir ömür gerekir. Varsın düşler aleminde geziyorsun, desinler. Bu tarz sözleri beni daha çok motive ediyor ve böyle umut kırıcı, zihin köreltici cümleleri duymayacağımız yarınlar için çabalıyoruz zaten.
“Yapacağım” dediklerimi heyecanlı bir halde anlattığımda genelde burun kıvırır ya da gülerler. “Okuyorum” dediğimde, “Sanki biz okumadık” karşılıklarını da çok aldım. Daha iyi yarınlar için çalışan çabalayan insanlara, gençlere burun kıvıran, hayaller diyarında gezdiğini söyleyen insanlara önceden çok kızardım ancak zamanla kızmamayı da öğrendim çünkü bizim insanımız yeniliklere aç. Daha önce görmemişler, bilmiyorlar, yabancılar. Kimse öğretmedi diye öğrenmeyi hiç düşünmemişler.
İki yaşında bir kardeşim var. Her gün beraber saatlerce oyun oynuyor, şarkılar söylüyor ve kitaplar okuyoruz. Merak ediyor, soruyor ve sorularının yanıtlandığını gördüğünde ise mutluluktan çılgına dönüyor. Beyin gelişimi okuduğumuz kitaplarla istisnasız her gün destekleniyor, sayfalardaki rengarenk resimleri inceledikçe hayata karşı daha fazla merak duyuyor. Bu da tabii ki zekasının her geçen gün çok daha fazla geliştiğini, ilerlediğini gösteriyor. Yani bu çocuğun büyüdüğünde bilinçli bir yetişkin olma ihtimali gerçekten ciddi manada yüksek.
Ben iki yaşındaki kardeşimle kitaplar okuduğum ve gelişimde kitapların rolüne önem gösterdiğim için bile eleştiri aldım, biliyor musunuz? “Küçücük çocuk ne anlar kitaptan?” dediler. “O daha bebek!” dediler. Kızmıyorum, kızamıyorum çünkü bilmiyorlar bunun farkındayım. Öğretmek için çabalıyoruz zaten.
İnsanların hele ki yetişkinlerin okumadıkları için hayata pekâlâ yabancı olduklarını gördüm. Bu insanların pek çoğu, yaşamları boyu çok dert çektikleri için hayatı tanıdığını ve artık öğrenmek için çaba sarf etmeye gerek olmadığını düşünüyor ancak büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını söyleyebilirim.
Etrafınızda gözlemlediyseniz bilirsiniz ki küçük yaştaki çocuklar pek meraklıdır. Çevresinde gördüğü her yeni şeyi tanımak, bilmek ve öğrenmek isterler. Merak içeren, “Bu ne?” sorularına ebeveynleri tarafından yanıt alabilen çocuklar büyüdüğünde bilinçli ve yararlı birer yetişkin olurken, ebeveynleri tarafından bu imkanlardan yoksun tutulmuş çocukların merakları ise yavaş yavaş yavaş körelir ve her gün biraz daha kaybolur. Bugün ülkemizdeki umutsuzluğun, ilme kırgınlığın asıl sebebinin aslında günümüz yetişkinlerinin yetiştirilme şekline dayandığını söylesem bana güler misiniz? Kendimi, depresyonda olduğunu söyleyen danışanına, “Acaba çocukluğunuzda yanlışlıkla kırdığınız bir vazodan kaynaklanıyor olabilir mi?” diyen psikolog gibi hissettim. Toplumsal olumsuzlukların kaynağını çocuklukta aramak pek çok alanda insanın önünü açar, yolunu aydınlatır.
Günümüz yetişkinleri, çocukluk dönemlerinde sordukları hiçbir soruya doğru düzgün yanıt bulamadığını söylüyor. Anne baba deyince akıllarına “eğitim” değil, “dayak” geliyor. Bu da en büyük bahanelerinden biri olarak gün yüzüne çıkıyor. “Biz kitap mı gördük sanki de okuyalım?” diyorlar. Aslında bunun bir tür bahane olduğunu onlara kavratabilirsek ülkece çok daha ilerilere gidebileceğimize inanıyorum.
İnsanlarda beyin gelişiminin %80’lik kısmı 0-3 yaş arasında tamamlanıyor. İnsan beyninin en önemli gelişimini tamamlaması ise ortalama 6 yaşına kadar sürüyor. İşte küçük çocukların kitaplarla tanışmasının önemi tam da burada ortaya çıkıyor. Okul öncesi dönemde yani beyin gelişiminin tamamlanması için en kritik olan zaman diliminde bir çocuğun kitaplarla tanışmamış olması bir felakettir. Tam anlamıyla gerçek bir felaket! Bugün değil ancak yıllar sonra ortaya çıkacak olan ciddi bir sıkıntıdır bu. Dün okul öncesinde kitap görmemiş çocuklar bugünün yetişkin kitlesinin çoğunluğunu oluşturuyor maalesef. Okumayan, kitaplara yabancı olan, “Aman roman da neymiş makale okuyun” diyen ebeveynlerin büyüttüğü çocuklar da yarın bu sözleri kendi çocuklarına karşı kullanacaklar. Böylelikle nesiller boyu uzayıp giden bir “ilim düşmanlığı” olacak. Ne acı, değil mi?
Ben bu satırları yazarken o kadar utanıyorum, o kadar çekiniyorum ve tüylerim öyle diken diken oluyor ki. İlimsiz bilimsiz insanların oluşturduğu nesiller beni öylesine korkutuyor ki.
Ben bugün genç bir edebiyat girişimcisi olarak sizlere tam anlamıyla yalvarıyorum. Bugün yalvarıyorum, yarın da yalvaracağım. Lütfen, lütfen, lütfen çocuklarınızın cahil kalmasına müsaade etmeyin. Hele ki 0-6 yaş döneminde olan yavrularınıza lütfen kitaplar alın, okuyun ve beraber zaman geçirin. Gelişim döneminde kitapla tanışan bir çocuk, diğer çocuklara nazaran aklınıza gelebilecek her anlamda çok daha ileride oluyor. “Benim çocuğum doktor vs. olacak, vatanına hizmet edecek” hayalleri kurarken kendinize de dönüp bir bakın. O çocuğun ilimle şereflenen bir insan olmasını istiyorsunuz ama bunun için gerekli temeli atıyor musunuz? Lütfen çocuklarınıza kitaplar alın, kütüphanelere götürüp ilgi alanları doğrultusunda eğitilmesi adına yolunu aydınlatın.
Unutmayın ki bugün çocuğunuza okuduğunuz bir kitap, yarın büyüdüğünde sahip olacağı girişimcilik ruhuna koyduğunuz bir tuğla görevi görür. O tuğlaları özenle iliştirin ve güzel bir duvar örmek için canla başla çalışın.
İlimle kalın…
Bir tohumu toprağa koyarsın bir fidan olur fidan ağaç ağaç orman biz tohumları atalım koruyalım büyütelim olur olur
Ne diyorduk 💚🌹🧡💛
BİR UMUDUM VAR
YAZAR : CEYLİN KARAKAYA
😊😊😊