“Hayatta üç şeyi iyi düşün; kırmadan önce bir kalbi, çarpmadan önce bir kapıyı ve bitirmeden önce son sözünü.” (Konfüçyüs)
İnsan ilişki içinde olduğu insanlar tarafından kontrol edilmeyi ve yönetilmeyi sevmez. İçsel olarak bu duruma öfkelenir… Bu öfkenin en önemli kaynağı ‘baskı altına alınmak istendiği endişesi ve kendisine ‘hadsizlik yapıldığı ‘ inancından kaynaklanır.
İnsan tüm çabasıyla, gücüyle kuvvetiyle, muhatabı olan herkesle yarışır… içsel olarak içinde kıskançlık kötülük taşır ve böylece iyi veya kötüye karşılık güdülenir. Muhatabının iyi olduğu düşüncesine kapıldığın da onunla birlikte olduğu her yerde kendini bastırılmış hisseder. Diğerinin başarısızlığında ise içsel doyuma ulaşır ve kendini değerli hissedebilir. “O başaramadı, bak ben başardım.”
İnsan insanın acılı gününde daha çok yanında olur, başarılı olduğunu hissettiği anlarda uzaklaşır, bu yüzden insanın iyi gün dostu çok az olur…
Kanunlar veya din her zaman insanın bu ele avuca sığmaz azgın yanını dizginlemeye yetmeyebilir.
İnsanın ihtiyaçlarının görülmemesi yada öyle zannetmesi içsel motivasyonunu düşürebilir. Bu durum bünyesinde kin ve nefreti depolamasına duygu ve düşüncesinde işe yaramayan enerji birikimine neden olabilir. İç sesiyle konuşma, insanı insana karşı kışkırtan fısıltılar, intikam ateşiyle kavrulan insana, her türlü kötülüğü işletebilir.
Bazen çok uzun süren büyülenmiş bu nevrotik (kötü ve güvensiz algısı) olma halinden çıktığında insan mutlaka bir sonuca ulaşır… Hakkını ahirete bırakma (din) ya da dünyada almak için tabiat üstü güçlere (büyü vb.) baş vurur.
Kendini bir diğeriyle kıyaslama hastalığı, sahip olma isteği, iblisin; “ben hak ediyorum ben değerliyim” fısıltısı insanın kanında devriye gibi dolaşır…
İnsanın yaşama tutunma sebebi şeytanın fısıltısına mı bağlı bilinmez…
Çünkü insan sıkılan bir varlık ve ona hayat enerjisi bir fısıltı lazım.
BÜYÜ
Büyücülüğün doğuş yerinin Babil İmparatorluğu olduğu, Babil halkının meleklere ve ruhlara ibadet ettikleri genel bir bilgidir.
Büyücülük, İslâm’dan önce Araplar’da, Rumlar’da, Hintliler’de, Mısırlılar’da baş vurulan bir yöntemdi.
Tabiat üstü güçlerin etkisiyle tabiatı etkileyerek üstün sonuçlar elde etmeye dayanan faaliyetin adı büyücülüktü…
Türk dilinde büyü “sihirbaz, din adamı, akıllı” (bilge) anlamındaydı..
Büyü kelimesinin kökeninin Yunanca magostan geldiği genel bir görüştür… Tüm dünya dillerinde ise karşılığı vardır.
İran’da tabiat üstü güçlere emir verdiğine inanılan din adamları (maguş) vardı.
İslâm kaynaklarına göre gizli varlıkları ve gizli olayları emri altına alıp yönettiğine (cinleri ifritleri) inanılan kişilere Mecusi denirdi ve İslam dinine göre Mecusilerin yaptıkları iş haram ve yasaktı.
Tabiat üstü güçlerle iş tutma (büyü) kişinin kişisel duyum ve algısıyla doğruluğu kanıtlanmamış çıkarı için diğer insana veya olaylara gizli yoldan etki etme isteğiydi.
Büyü insanın yaşamını felce uğratan, insanın yaşamına hiçbir katkısı olmayan buna rağmen dünyada çok fazla talep gören bir yöntemdi.
Çalışmayı sevmeyen, elde etmek istediği şeylere kısa yoldan ulaşmak isteyen kendilik bilincinden (kendini sevme düzenleme, ayarlama ve denetim) uzak kişiler, menfaatlerini yanlış yerde aramaktadırlar.
Dünya tarihi insanları hipnoz eden üstün etkileyici bir gücü olduğuna inanılan büyücü, şaman, sihirbaz, hekim gibi toplumlara göre adları değişen kimselerin büyü ve tılsımlarıyla doludur. Bu kişiler gizli güçlerini iyiye de kötüye de kullanma potansiyeline sahiptirler. Araçları ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar, cisimler, şekiller, isimlerdir…
Teknolojiden uzak toplumlarda büyü o toplumun her şeyidir, toplumsal bir olaydır herkesin önünde gerçekleşir gizli değildir. Kapitalist (gizli yapılması açısından) sisteme göre çok masumdur…
Kur’an-ı Kerîm’de sihir kelimesi büyü anlamı taşır. Türkçe’de büyücü ile sihirbaz aynı anlamda kullanılmaz.
Sihirbazlıkta hokkabazlık, el çabukluğu ve renk yanıltmasına dayanan bir sanat vardır. Sihirbaz illüzyon hipnoz, telepati gibi teknikleri insanları eğlendirmek için kullanır.
Büyü (cü) iyi veya kötü varlıkların yardımına baş vuran büyü tekniklerini, tılsımlı sözleri, iksirleri, uygun araçları, muskaları, ilgili maddeleri bilen ve kullanan kimsedir.
Bilim adamları da büyü insan ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Büyüyü inceleyen Tylor büyüyü psikolojik temellere dayandırmış toplumsal planda büyüyü ele almıştır.
Tylor Primitive Culture adlı kitabında “sahte bilim” benzetmesiyle birlikte ilkel kabilelerin büyü – olaylar arasında duyum ve algılarına göre bir sebep-sonuç ilişkisi kurduklarını belirtmiş, dinle büyünün aynı düşünce sisteminin ayrı parçaları olduğunu ileri sürmüştür. Tylor ayrıca büyünün din ve bilimle ilişkisini , insanın tekâmül aşaması olarak yorumlamıştır… Bütün dinlerin kaynağının büyü olduğunu ileri sürmüştür.
İnsan tabiatı kontrol etmek istemiştir (sel fırtına vahşi hayvanlar) .. Tanrıya ölüm ve hastalık karşısında yenildikçe sanki öcünü almak istercesine acizliğini manipüle etmek için ruhanî varlıklara yönelmiştir.
İnsan ve tabiat olayları arasındaki sebep-sonuç ilişkisine sembolik anlam yükleyen kültürlerde büyü önem taşımaktadır ve sosyalleşme aracıdır, toplumsaldır… Kabile üyeleri büyüsel törenlerde bir araya gelirler. Herkesin gözü önünde içlerindeki vahşiliği bizzat yaşayarak, seyircilere yaşatarak törenin büyüselliği için de normalleştirirler.
W. Schmidt L’Origine de La foi en Dieu adlı kitabında tek Tanrı inancının bozulduğu zamanlarda büyüsel davranışlara insanların yöneldiğini, çok tanrıcılığın ortaya çıkışıyla bildiğimiz anlamda ilâhî vahye dayalı dinler ortaya çıkıncaya kadar bu durumun böylece sürdüğünü savunur.
Günümüzde de tıpkı eski çağlarda olduğu gibi dünyayı şekillendirenler tarafından bilinçli olarak İlahi vahyin ışığındaki din algısından gittikçe uzaklaşıldığı, bunun yerine tabiat üstü gizli güçlerle ilişki ve ruhanileşmeye yönelimler arttığı görülmektedir.
Büyü mü dinden çıktı, din mi büyüden çıktı sorusu çok sorulan bir sorudur… Bilim insanları ise genel olarak büyü ve dinin ortak kökten çıkma iki ayrı kol olduğunu düşünürler. Bir anlamda din ve büyü aynı amacı gütmektedir.
İnsanın doğal veya doğal olmayan yöntemlerle iç dünyasını sakinleştirmesi olarak yorumlanabilir… Büyü ve din mitolojik temel ve geleneğe sahiptir. İnsana pratik çözümler sunması açısından din, yararlı büyü ise zararlıdır.
Durkheim büyünün müşterileri, dinin ise cemaati olduğunu, büyücünün kutsal nesnelere müşterileri için başvurduğunu belirttir.
Din insanın kendi için çalışmasını destekler, büyü bir şeyin kolay yoldan elde edilmesi için araya aracılar koyma işidir.
Yunus Emre’nin dergaha kabul edilmesi için günlerce odun taşıyarak nefsini terbiye etmesi insanın kendi için çalışmasına iyi bir örnektir. Burada çalışma, gayret, sağlam duruşlu olma vardır.
İnsanların büyüye inanmalarının psikolojik sebebi kötü ruhların insanın yararına olan şeylere engel olduğu düşüncesidir ve insanın psikolojik ihtiyaçlarını yanlış yerde aramasıdır. Kur’an’ın ‘Oku’ emrine aykırıdır. Çünkü büyü kolay kazanmaktır.
Büyü insanların bilgi ve gücünün yetmediği yerde güven, teknolojisi zayıf toplumlarda bir ümit kaynağıdır.
Büyü bir inanç değildir. Toplumsal hayatta yeri vardır. Teknolojik donanıma sahip insanların çok rahatlıkla ilkel insanlardan aldıkları büyüleri tütsüleri tılsımları kullandıkları hatta ilkel kabilelerin çok masumane yaptıkları şeylerden çok yüksek gelirler elde ettikleri bilinmektedir. Büyünün psikolojik kökenlerine bakabilmek önemlidir.
İnsan ne kadar büyüse de içinde ilkel bir çocuk taşır. İnsan nevrozlarının kontrolünü sağlayabilmesi için içindeki çocuğu dizginlemesi gerekir.
Din her şeye gücü yeten bir varlığa, büyü ise tabiattaki bir güce nesneye yönelmedir. O zaman din Allah’a inandığını dile getiren insanın gözünü, kulağını, tüm duyularını Allah’a yöneltmesidir.
Dindeki dua, ibadet, ahlâk, dayanışma, birlik gibi temel unsurlar büyüde yoktur. Büyüde dinî uygulamalardaki manevî, ruhanî özden, derin inanıştan çok dış unsurlar, katı şartlar, maddî araçlar ön plandadır.
Büyü, ilâhî ve ahlâkî kuralların dışındadır. Büyü, inanışa göre, Tanrı veya tanrıların kudreti üstünde bir şey yapmak veya onları zorlayarak bir gayeyi gerçekleştirmek iddiasındadır.
Halbuki dinde Tanrı’ya itaat etmek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak, gazabından sakınmak, ceza veya mükâfatına göre tavır almak söz konusudur.
Büyünün temel gayesi menfaat olduğundan, büyücü kutsal sayılan şeyleri kendi gayesi için kullanarak dini istismar edebilir.
Büyüde şahsî, dinde şahsî içtimaî gaye söz konusudur. Din ölüm sonrasını da kapsar.
Büyü de kişinin gayesi gerçekleştiği andan itibaren büyü olayı sona erer. Büyü vardır ve cinler kullanılır.
Büyü ilkeldir. Bilime ilham verebilir. Bilim insanları büyülenmiş gibi sonu belli olmayan bir deneyi ömür boyu savunabilir… Bilim adamı yalnız gerçeği arar…
Büyü doğru temellere dayanmazsa başarısızlıkların sebebinin başka etkilerde aranmasına, farklı büyü tarzlarına başvurulmasına yol açabilir. Tıpkı estetik operasyon geçiren birinin (takıntılı bir şekilde) sürekli bir yerlerini düzeltmek istemesi gibi, büyüye başvuran insanın bir ritüel gibi tekrarlamasına sebep olabilir.
Büyünün kimya, astroloji astronomi gibi bilimsel gelişmelere fayda sağladığı, teknolojik gelişmelere ön ayak olduğu düşünülmektedir.
Tabiat olaylarını denetim altına aldığını söyleyen istediği şeyleri güçlü iradesiyle nasıl elde ettiğini ve parapsikolojik, (enerji sağaltımı “terapisi”, ruhsal şifa ya da enerji tıbbı olarak da bilinen bir tür alternatif tıp dalıdır) bir hayat yaşadığını telkin eden kişiler günümüzde mevcuttur.
Bazı kişilerin amacı insanı özel sözlerle, tekerlemelerle, dua veya beddualarla kendi için potansiyel müşteri kıvamına getirmektir.
Frazer, birbiriyle ilişkisi bulunan şeylerin fizikî temas olmasa bile birbirlerini etkileyeceklerini belirtir.
Bir şeyin taklidini yapmakla, aslını etkilemek mümkün olabilir mi? Tam olarak bilinemez bekli ama, insanlar buna inanmış ve bu düşünceye enerjilerini yüklemişler..
Analoji yani çocuğu olmayanın bezden bebek, ev isteyenin küçük bir ev yapması benzerin benzer şeyler meydana getirdiği inancına dayanır.
Kuraklık (yağmur yağması) için bir genç kızın yeşil dallarla donatılıp başından su dökülmesi de (Balkanlar’da) bir taklit büyüsüdür.
Birbirinden uzak şeyler gizli bir çekim gücüyle birbirlerini etkileyebilirler…
Tehlikeleri önleme, hastalıkları iyileştirme gibi gayelerle, “benzer benzeri meydana getirir” sözü büyüsel anlayışa örnektir.
Bulunan eski kalıntılardaki mumyaların kırmızıya boyanma sebebi bilim adamlarına göre ‘hayat özünün kan olması’ , cesedin kan rengiyle büyülenmesi yani yeniden ahirete doğuşu simgelemesidir…
Eski Mezopotamya ve Mısır’dan kalma, tılsımlı sözler ve büyü formülleri çok sayıda bilgi milâttan sonra Yunan ve Mısır kaynaklı hayvanlar ve insanlarla ilgili formüller büyü törenleri, tutması için gerekli görülen temizlenme usulleri vahiy kaynaklı dinlerle birleştirilerek günümüzde kullanılmaktadır.
Mezopotamya’da rahipler büyü ile ilgili törenleri yürüttüler…
Bâbilliler’de toplum hayatı büyü üzerine kuruluydu ve sosyal kültürel yaşamın tamamı büyü ile donatılmıştı.
Eski Mısırlılar büyü ile hayat ve ölüme etki etmekten tabiat güçlerini denetimleri altına almaktan söz ettiler.
Konfüçyüs büyüye karşı çıkmış öğretilerine inananlara büyüyü yasaklamıştı…
Çin’de büyünün amacı insanı dünyada mutlu, öldüğünde ise ruhuna sahip çıkma gücünü elde etmesi için tanrıları kontrol altına alma işiydi…
Çinliler büyüyle sarmaş dolaştı… Halk kültürleri büyü temalarıyla ruhlarla ilgili abartılı maceralarla doluydu.
Hinduizm’de büyücülükle iç içeydi ve tıp uygulamaların da büyü yaygın kullanılırdı…
Japonya’daki Şinto mezheplerinde hastalıkların tedavisinde büyü ile ilgili uygulamalar oldukça yaygındı.
Eski Yunan’da büyücüden geçilmezdi. Yunan filozofları büyüye inandılar; içlerinde Porphyrios gibi kendini büyüye adayanlar oldu…
Büyücülere Pisagor’un rakamları ilham oldu ve sayıları büyülü daireler içinde kullandılar.
Romalılar da büyüye karşı kayıtsız kalamadılar. Her ne kadar boş, manasız hilekârlıkla, yalancılıkla büyücüleri itham etseler de etkilendiler.
Roma büyücülerin merkezi oldu.
Eski İran’da dinle büyü görülmemiş bir şekilde iç içe geçmişti.
Zerdüşt Tevhid inancını amaç edindi…
Başta büyü olmak üzere bâtıl inançlarla mücadele etti.
Zerdüşt’ten kalan telkinler halkın geçmiş inançlarıyla harmanlanarak büyünün yoğun olduğu inançlar meydana geldi ve Müslümanların Mecûsî diye isimlendirdiği dinî sentez ortaya çıktı.
Zerdüşlüğün asıl gayesine uygun olarak iyi olanın kötülüğü yenmesi gibi bir niyetle yeniden biçimlendi.
Zerdüşt melekleri ateş, sığır ve yer cinlerine, kurban büyü ayinine, dualar da afsunlara dönüştü.
Dudaklarda uçuk çıkması kötü bir ruhtan bilinirdi.
Eski Türkler atın boynuna nazarlık olarak moncuk denilen bir taş ve bir çeşit korkuyu yatıştırmak için kurşun eriterek hastanın başında bulunan kap içindeki suya döker ve bu sudan hastaya içirirlerdi. Kurşun döken kadın kurşunun suda aldığı şekle bakarak hastalığın sebebini söylerdi; sudan alınan kurşun hastanın elbisesinin göğsüne muska olarak dikilirdi. İslâm’dan önceki Türk boylarında her türlü belâ ve âfetlere karşı koruyucu etkisine inanılan muska-tılsım âdeti yaygındı.
Türklerin Müslümanlığı kabulü, İslâm dininin şiddetle büyü-sihir karşıtı söylemleri Türkler’in önceki âdet ve kültürlerinin etkileşimine engel olamadı…
(Ahmed b. Ali el-Bûnî bkz) yazdığı Arapça eserde 400’e yakın tılsım şekil ve binlerce afsun vardır. Halkı kandırmak korkutmak için hiçbir dilde karşılığı bulunmayan saçma sapan anlamsız sözlerden oluşuyordu.
Kur’an’dan âyetler, esmâ-i hüsnâ, çeşitli dualar vb. dinî metinlerle eski Mısır büyü ve tılsımlarıyla birleştirildi.
Bu anlamsız sözlerin birleştirilmesiyle ilahi vahye inandığını iman ettiğini söyleyen insanlara imanlarının tam tersi gönüllü uygulamalar yaptırdılar.
Eski Mısır tılsımlı sözleri, Yunan Pisagor rakamları yahudi geleneğinde kabalada birleşmiş ve Bûnî yoluyla İslâm dünyasın da çoktan yerini almıştı…
Hunlar’dan Türk toplumlarına sirayet eden büyü ülkemizde de yaygın bir şekilde kötü niyetle yapılmaktadır… Kişilerin arasını açmak, insanın bazı kabiliyetlerine, hayvanına zarar vermek, kız kaçırmak, kız veya erkeklerin bahtını bağlamak, kadının gönlünü çalmak vb. Bâbil ve Eski Mısır kadar usta uygulayıcılar bulunmasa da Yahudi geleneğinin büyüsel kültür öğretileriyle tüm dünya da büyü yaygınlaştı…
Yahudiler’de büyünün etkisine inanma, tek tanrı iradesini yok saymaktır. Tevrat’ta “Afsuncu kadını yaşatmayacaksın” , “Cincilere ve bakıcılara dönmeyin” , “Sihirbazlık etmeyeceksiniz ve müneccimlik etmeyeceksiniz” ifadeleri çokça bulunur. İslâm dinine göre de yapanda yaptıran da cennet yüzü göremeyecektir…
Câhiliye devrinde büyü-sihir yaygın cincilik, kehanet, fal okları, yıldızlara bakmak, küçük kareler çizip içlerine harf veya sayı yazmak, düğüm atmak üflemek gibi yöntemlerle büyü yapmak yaygındı. Tanrı inancı yok değildi, putlar sadece tanrılara ulaşmak için aracıydı. Araplar büyücülerden çekinir ve onlara saygı duyarlardı.
İslâm dinine göre büyü vb. büyük günahlardandır. Müşrikler, (Allah şirk koşanlar) Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve İslâm’ın başarısını sihir diye nitelemişler, peygambere “sâhir” diyebilmişlerdir.
Büyü(cü) çıkarı için Allah, peygamber, din tanımaz ve kutsal metinleri istismar eder. Bir kişi Tanrı’ya baş kaldırmak istiyorsa büyüye büyücüye baş vursun.
Bir kişi eğer Tanrı’dan daha büyük değer veriyorsa büyü (cü)ye en büyük günahın kapısını aralamaya yönelmiş demektir.
Büyücüler her şeyi bilirler, başarırlar algısı İslâm’a aykırıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) ; “Ben kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum, bana öğretilenler dışında gaybı bilmem” demiştir. Bu sebeple büyünün gerçekliği kalıcılığı yoktur, insani insanlıktan çıkaran belli bir süre oyalayan bir illüzyondan ibarettir.
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki sen, ilmi ve hikmeti her şeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” (Bakara, 2/32).