En güzel yemeği sen yapabilirsin, en komik espriler senin dudaklarından dökülebilir, en büyüleyici şarkıyı sen bestelersin, başkaları bitti der, sen inadına yeniden bir kez daha kalkar ve sıfırdan başlarsın. Üstelik eskisinden daha hevesle, hem söylesene o duvarlar yıkılmak için değil midir?
Hayat bu, öyle hemen, kolayca bulunduğun yerden alıp kuş misali Everest’in tepesine bırakmıyor, azim, plan ve sabır lazım. Yükselmek ve başarıya kanat açmak için önce düşmeyi, yere çakılmayı, dibi, hatta en dibi görmeli.
İşte o an hiç bir başarısızlık yıldıramaz, yenilgiyi söker atarsın lügatından, yekten ve onurlu bir direniştir bu.
Bilmelisin ki; Düşmekten korkan insan bir adım ilerisini göremeyecek kadar kör ve ürkektir. Oysa gelecek; yerinde sayanların değil, her yeni gün, acılar, hatalar ve korkulardan kaçmak yerine, onları heybesine bilgece azık diye katanlarındır.
Cahil cesareti değildi bu, bilakis kozadan çıkmak için heyecanla bekleyen, mavi kelebeğin hikayesi…
Sabırla beklersin, umut edip kendine inandığın sürece, güneşler hep doğmaya mahkumdur ve şunu bil ki o ışık sadece senin için. Çünkü zirve insanın kendisidir, kendinle barıştığın gün özgürsün, kendini anladığında, diğerleriyle birlikte kalan her şeyi anlarsın.
“Ne için varsın, amacın ne, burada ne yapıyorsun” gibi sorular kafanda bir bir uçuşmakta biliyorum, endişe etme o belirli, belirsiz arayışların ihtişamlı aydınlığı cevap olacaktır sana. İnsan kendi karanlığında parlamadan, ölüme kavuşmamalı. Yoksa bitkiden ne farkı kalırdı bize bahşedilen aklın, çünkü yaşamak sadece nefes almak olmamalı.