Kimse kimsenin hayatında ebedi kalıcı değildir!
Yol ayrımları vardır. Hikayeyi başka konulara taşıyan, tekrar kesişen, ve tekrar noktalanan. Tamamlanmak için geldiğimiz bu hayatta, insanın tuzu, biberi, toprağı, gübresidir insan!
Kıvamında arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar yaşatır bizlere… Mevsim geçişleri gibi dönüşüm evreleri vardır. Her insan özeldir! Kendine hastır!
Lakin bizler kimilerini bahar gibi görürüz. İçimizi ısıtan, güneşli, huzurlu.
Ayrıcalıklarla gönlümüzde yer edenlerin, bizde toleransı, kıymeti ve de hezimeti daha büyük olur. Yakışıksız kalır onların yanında çirkinlikler. Mutlak bir sebebi vardır diyerek, affa tabi olur küçük küçük hata ve haller.
Bağımlılık illa kötü alışkanlıklar değildir! Bazen iyi sandığımız kişi ve hislere de bağımlı oluruz. Ardından gelir krizler. Ben onsuz yapamam!
Hiç kimsede böyle hissetmemiştim! aslında ne kadar sağlıksız bir ilişki olduğu kurulan cümlelerden ortada. Herkes herkessiz olabilir!
Kimse kimsenin oksijeni, suyu değildir. Ama dediğim gibi “gübresi” olabilir… Onu büyüten, ona öğreten, besleyen, koruyan.
Sen gelişimini tamamladı mı o vakit gidiyor hayatından o insan! Hepsi evrenin sana hayatı öğretmesi, duygularını taze tutması, egonu törpülemesidir. Dersin bittiği an yeni konular gündeme gelir. Yeni insanlar, yeni ortamlar, yeni dersler.
Hal böyle olunca; gidene güle güle demeyi bilmek gerekir. Güle güle diyelim, diyelim ama, Güldürerek, öğreterek, düşünürken, tatlı bir tebessüm olarak, hatırlansak olmaz mı?
Neden insanlar hayatımızdan çıkarken ya yara izi ya da ayak izi bırakır ki ardından?
İz bırakın! Elbet sert içilen kahve insanı uyarır, kendine getirir, bazen tokat, bazen, ihanet, bazen uyanıştır…
Ama ben kahvemi orta kavrulmuş bol köpüklü seviyorum. Kısacası kalpte kalan insan izi olun! Yara izi değil!
Cümlelerimi noktalayamıyorum!
Daha hayatta olduğumuza göre, üç noktayla konuyu bitiriyorum… Sevgiler, saygılar…