İnsanın Gizli Yanı

Nuran Erez Turan 535 Görüntüleme Yorum ekle
8 Dak. Okuma

Neriman’ın ruhunu, şeytan usul usul ele geçirmek üzereydi. O nedenle Neriman, diğer insanların suçlu, ayıplı, karanlık yüzlerine karşı çok dikkat kesiliyordu. Hepimizin bildiği gibi İblis, insanları yoldan çıkarmak için her an iş başındaydı. Dolayısıyla, insan ve Tanrı’ya karşı tek başına mücadele etmek kolay değildi.

İnsanları kendi emirlerine itaatkâr bir askere dönüştürmek, İblis’in en büyük hedefiydi ve bir bakıma Tanrı ve insanlar onun azılı düşmanıydı. Çünkü insan karşısında Tanrı, onu küçük düşürmüştü. Ve böylece, İblis gururuna yenilmiş, isyankâr olmuştu. Bu asi çıkışına karşılık, insanlar mutlu olmasın, kendisiyle birlikte ceza görsün istiyordu. Eğer bunu başarabilirse, Tanrı’yla hesaplaşacaktı. “Beni tercih ettiğin insanın işte gerçek yüzü,” diyecekti. Bir kere ant içmişti.

O nedenle nerede zayıf fıtratlı bir insan görse, İblis sevinir, tatlı yalanlarla onu kandırırdı. İnsanın kanına nüfuz etmeye çalışır, insanın psikolojisini zayıflatırdı. Özellikle insanların midesinin üstüne çöreklenirdi. Günlerdir İblis, Neriman’ın üzerinde çalışıyordu ve nihayetinde çalışmalarının meyvesini toplamak üzereydi.

Neriman’ın annesi, babası ve iki teyzesi trafik kazası sonucu vefat etmiş, bu durum aile üyelerinde travmaya sebep olmuştu. Kardeşlerin birbirlerine karşı iç barışları, son yıllarda yoktu. Birbirlerine karşı öfkeliydiler. İçlerinde kopan fırtınalar, acının etkisiyle karşılıklı davranışsal şiddete dönüşmüştü.

Kimse kendinde kusur bulmuyordu. Ne zaman bir araya gelseler mutsuz oluyorlardı. Gerçeklik algıları bozulmuş gibi, akılları bir hayli karışıktı.

Her insan bir diğeri üzerinden ruhunu egemen kılmak peşindeydi. Tıpkı İblis gibi.

İblis iş başında ellerini ovuşturuyor, seviniyordu. Yalnız tek engel vardı: Neriman ve aile üyelerinin aşırı merhameti. Neriman ve aile üyelerinin aşırı merhametinden dolayı, İblis’in kendine güveni azalıyor, umutsuzluğa kapıldığı anlar oluyordu. Sonunda Neriman’ı zıvanadan çıkarmak için İblis yeni bir yol buldu.

Tanrı insanı ve tüm canlıları en güzel surette yaratmıştı. İblis’in amacı, Neriman’ı kendi hakkında şüpheye düşürmek ve zayıf noktasından onu ele geçirmekti. Onu takıntılı, vesveseli bir insan yapmak hedef buydu. Son günlerde Neriman her aynaya baktığında burnunun ne kadar biçimsiz olduğunu görüyordu. Burnu, ah o burnu yok mu, onu çileden çıkaran, suçlu burnu… İstediği gibi olsaydı, herkese karşı daha iyi olabilirdi. Burnunu değiştirebilseydi, daha fazla sevileceğini düşünmüyor da değildi. Sevilmemesinin sebebi “burnu” olabilirdi.

Annesine içten içe öfkeliydi. Onu niye kardeşi gibi güzel doğurmamıştı? Kendi kendine “Kızım saçmalama” dese de, içsel dünyasından gelen bu feryat, kardeşlerine karşı kötü hisler hissetmesine sebep oluyordu.

İblis bir kere Neriman’ın zayıf noktasını yakalamıştı. O, kimseye bir şey yaptırmıyordu; sonuçta olanı değerlendiriyordu. “Kardeşin seni emri altında tutmak istiyor, seni güzelliği ve başarılı oluşuyla ezmek istiyor, sen bunları hak etmiyorsun. Annen onu senden çok seviyor, tabii onun burnu senden güzel, daha sevimli herkesin gözdesi.”

Neriman’ın duygularıyla oynayan, onu kendi olmaktan uzaklaştıracak eylemlere ikna eden İblis, kendi planlarına onu alet ediyordu. Sinirlilik, şüphecilik, çevresindeki insanlara karşı denetim sağlamaya çalışmak, Neriman’ın aletleriydi. Fakat kendini sevdirme noktasında başarılı olamıyordu. Tanrı dışında, insan insana hükmetme hakkına sahip değildi. Fark edemiyordu.

Her şey onun için daha da kötüye gidiyordu. Tahammül seviyesi azalıyor, çevresini kırıp geçiriyordu. Diğerini yıldırma politikaları, gözdağı vermek…

Neriman zaferler kazanmak istiyordu. Fakat yanlış yoldan doğru yolu bulamayacağını idrak edemiyordu. İblis’in sözünü dinlemek ona iyi gelmiyordu.

Aklına merhametinden dolayı dedesinin sözü geliyor, bir süre sonra eskiye dönüyordu. “Neriman, sen gizli hayali düşüncelerle zihnini bulandırma, Allah’a bırak her şeyi, O’ndan sevgiyle kork. Sen insanları yönetmeye kalkma, yönetimi Allah’a bırak, sana verilene şükret, kendine odaklan.”

İnat öfkeyle birleşince, İblis onu dürttükçe dürtüyordu. Kimseyi gözü görmüyordu. Neriman, herkese karşı zafer kazanmak istiyor. Tıpkı baharda açan tomurcuk gibi dalında yeşermek istiyor. Toprağın bağrına yavrusunu verdiği gün, aydınlanmış gibi kendine soruyor; “Beni öfkelendiren şey ne?”

Cevabını bulmakta gecikmiyor.

Hesabını nazik, kibar, ince ve zarif bir biçimde değil de, kaba, hoyrat, insanı yoran, vurdumduymaz, inciten tarzda sergileniyor oluşu olabilirdi.

“Aynı şeyleri ben de yapıyorum,” diye düşünmeden edemedi ve insanlara neler yaptığını hayal etti. İçindeki İblis ona emir vermiş, kardeşini herkesin önünde rezil rüsva etmişti. Annesini hastayken yalnız bırakmıştı. Eşi onun ne istediğini, o söylemeden anlasın istiyordu ve herkesin içinde ona saldırmıştı. Eşine, ailesine kızdığı için çocuklarından acısını çıkarmıştı.

Hepsini şu anda tek tek yaşıyordu. Aynı sahneler gözünün önünden defalarca geçiyordu. Ne kazanmıştı? Hiçbir şey. Eşinden ayrılmış, aynı hataları yapmaya devam ederek evladını kaybetmiş, kısacası kendi marifetiyle hayatını mahvetmişti.

İçindeki kızgınlık, öfke, inat ile kardeşlerini haksız yere suçladığını, dedikodu yoluyla onların saygınlığını zedelediğini, küçük düşürdüğünü, dolaylı yollardan onlara psikolojik şiddet uyguladığını düşündü ilk defa.

Onu mahveden tek bir cümle vardı: “Sen mükemmelsin.”

Neriman…

Toprağa elleriyle “Niye ben?” diye vurduğu an, dedesinin sözleri aklına geldi.

“Bir şeyi başarmak istiyorsan, başarı sana şefkatle gelmelidir, hadsizlik yapmadan, saygıyla… Stres ve takıntı olmadan.”

Hayatını kötü düşüncelerle zorlaştırdığını, anlaşılması zor olan şeyleri bırakması gerektiğini, Allah’ın işine karışmaması gerektiğini çok acı bir şekilde hayat ona öğretmişti.

Kendinde gördüğü eksiklikleri İblis’in kibriyle tamamlamaya çalışmış, sabit fikirli, hasta bir insan olmuştu.

“Önemsiz şeylere tüm gücümü harcamışım,” dedi Neriman.

Neriman’a göre bir kaç gün önce “tevazu,” silik karakterli olmaktı. Kibri yüzünden başına bir şey geldiğinde, kendini temize çıkarmak için, iftiraya bile başvurabilirdi. O günden beri aydınlanma yaşamış gibi gözleri parladı, diğerinin sınırlarını ihlal ettiğini fark etti. Yeni bir şey keşfetmiş gibi acısını unutup mutlu oldu.

Neriman, insanın mutluluğunu çekemeyen, zehir saçan bir insan olmaktan geri durdu. İnsanlara eziyet etmek üzere kurguladığı zihnini berraklaştırmayı seçti. Sevgi yoksunluğundan kaynaklı yaralarını, insanlara saldırarak çözüm bulamayacağını anladı. Kabul ve kararlılıkla iyileşmeyi seçti.

Yaraları sızladıkça hiçbir şey olmamış gibi davranmaya, hiçbir söze inanmamaya, hayatı bütün yönleriyle kabul etmeye, çok korksa da kontrol bende modunda yaşama tutunmaya kararlıydı.

Sırtında ne büyük yükler taşımıştı. Her an yaptıklarının karşılığını görme endişesi, oğlunu kaybedişi… Zoraki bir hayatı seçmişti. “Kendim olmak istiyorum,” dedi. Belki bu olanaksızdı ama hiçbir şey için geç değildi. Hayatın dönüm noktası diye bir şey yoktur, öğrenmen gereken bir şeyi, o an fark etmek vardır. İlk olarak içsel konuşmaları bırakma kararı aldı. İşte o an İblis’i bedeninde, zihninde erim erim eritti.

“Sen benim için bir hiçsin,” dedi. Geçmişin ona verdiği elem ve kederden özgürleşmek istiyordu. İyisiyle kötüsüyle yaşanması gereken bir hayat önündeydi. Oğlu, bilinmeyen kapıları aralamış, dünyasını değiştirmişti. Neriman, tecrübe sahibi bir insan olarak, içinde şefkat, sevgi barındırmayan hiçbir şeyi görmeyecekti.

Her gün sıkıntı yaşadığımız insanlarla iletişimimizin arasında gizli bir alt metin vardır: Ben haklıyım, sen haksızsın; benim fikirlerim doğru; Ben senden akıllıyım.

Bu konuyla ilgili, Neriman’ın aklına dedesinin bir şiiri geldi.

Siz siz olun, kendiniz olun.

Haddi aşmayın.

“Ben haklıyım,

Ben doğruyum,

Ben akıllıyım” sözlerinin arkasına takılmayın.

İblis insana bu sözleri fısıldar durur, onun yolundan gidenler, freni patlamış araba gibi kaybeder durur.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Danışman
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version