Gönlü ister olmasın hayatının sonu,
Kör eder kalp gözünü, unutur yolunu.
Toprak düşmanı, gökyüzü dostu,
Derdi istemez, kaçar; aciz insanoğlu!
Paylaşmaz malını, dağıtır hüznünü,
Kulağı sağırdır, duymaz feryadı.
Ne dostunu bilir, ne de ahbabı,
Kendiyle haşrolur; bencil insanoğlu!
Delikli demirle vurulur çocuklar,
Beşikler boş, ağlar analar.
Taşlaşmış yürekler anadan ne anlar?
Hiç mi için sızlamaz, kahpe insanoğlu!
Kökünü çürüttüğün fidan ne yapsın?
Taş üstüne taş koydun, kuş ne yapsın?
Ekmediğin tarla, sana ne versin?
Sonun yakındır; nankör insanoğlu!
Saatler durmuş ama vakit geçiyor.
Gündüz meltemse, gece ayaza dönüyor.
“Savaş var,” kış, “ben gelmem,” diyor.
Kışı bir de sevmiyorsun; utan insanoğlu!
Dönersin yüzünü güneşe, ayçiçekleri mahcup.
Sen mahcup değilsin, kibrin mevcut.
Menfaatin olmasa edersin tenkit,
Sen susmaya devam et; konuşma insanoğlu!
Mazlum yakana yapışır, silkeleyemezsin.
Fakir aç yatarken, sen gülemezsin.
Fitreni versen de günahını bitiremezsin.
Sağlığının kefaretini öde; kaçma insanoğlu!
Evin sıcak, yorganın pamuk,
Ocağın yanıyor, tenceren dolu.
Ezelden ebede kadranın bozuk,
Ölüm uykusuna yatma; uyan insanoğlu!
Adım bir garip, soyum kösedir.
Mazlumu anlamak benim çilemdir.
Dostum bir kalem, bir de defterdir.
Ben yazarım, sen okumazsın; ağla insanoğlu!