Uzun zamandır üzerinde çalışma yaptığım bir konu olan intihar vakaları. Yakın bir akrabamın intihar etmesi üzerine bu konuyu ele almaya karar verdim.
İntihar vakalarının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir şekilde arttığını görüyoruz.
İntiharlar iki şekilde meydana geldiğini görmekteyiz:
- Bireysel intihar vakaları
- Toplu intihar vakaları
İntihar vakaları çok karışık ve sebeplerinin farklılıklar içermesi sebebiyle bu konuda yapılan tüm çalışmaları net bir sonuca bağlamak imkânsız diyebiliriz. Her ne kadar imkânsıza yakın bile olsa bu konuda çok önemli çalışmalar ve çalıştaylar yapılmaktadır.
İntihara sebep olan durumları belli kategoriler halinde ifade etmek zor bir durum olsa da, özellikle sosyologlar, psikologlar, hukukçular bu konuda önemli çalışmalar yapmışlardır.
Bilim camiası içerisinde intihar vakalarını ele alırken:
- Toplumsal mı?
- Bireysel mi?
- Yoksa bir cinayet mi?
Soruları baz alıp, bu sorular üzerinden çalışmalara başlamışlardır.
İntihar vakaları ruhsal bir boyutu içerdiğinden de net bir şey söylemek imkânsız bir durum haline gelmektedir.
“İntihar nedir?” sorusuna bir bakmak gerekir. Önemli çalışmalarda bulunan sosyolog Emile Durkheim, “İntihar” adlı eserinde şöyle ifade eder:
“Kurbanın kendisi tarafından gerçekleştirilmiş, olumlu ya da olumsuz bir edinim, doğrudan ya da dolaylı sonucu olan her ölüm olayına intihar denir.”
Sosyolog Emile Durkheim; olumlu ya da olumsuz bir edinim sonucu olduğunu belirterek, kendisini asan, kendisini ateşli silahla vuran, yüksek miktarda ilaç kullanan, yüksek bir yerden kendisini atan (yani doğrudan davranan) kişiyle yemek yemeyi reddeden (dolaylı bir şekilde davranan) kişiyi de aynı kategori içerisine alır.
Sosyolog Emile Durkheim, intihar vakalarını toplumsal olarak ele alır ve o şekilde inceler. İnsanları sadece birbirinden ayrı ve tek tek ele alınması gereken özel olaylar görmek yerine belli bir toplumda belli bir zaman parçası içinde meydana gelmiş intiharların bütününe bakılması gerekir. Bir şekilde elde edilen toplum birbirinden bağımsız değildir. İntiharın kendine özgü bir doğası vardır ve üstelik bu doğa öncelikle toplumsaldır tezini sürer.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan intihar vakalarına birkaç örnek verelim:
- James Warren “Jim” Jones; Amerikalı bir kült lideri. Jones, Halklar Tapınağı (Peoples Temple) adlı kült hareketinin kurucusu ve lideri olup, bu hareket 1978 Kasımında Guyana’nın Jonestown şehrinde 918 mensubunun ölümüne neden olan toplu intihar vakasıdır.
- Hindistan’ın doğusundaki Ranchi kentinde, 7 kişilik bir ailenin tüm üyeleri kendilerini asarak topluca intihar vakası.
- İsviçre’de 7’nci kattan atlayan 5 kişilik ailenin ‘toplu intihar’ vakası.
- İstanbul Fatih’te, dört kardeşin çok sayıda antidepresan ilacı içerek intihar vakası.
- Ateşli silahla intihar vakaları.
- Kendini asarak intihar vakaları.
- Delici ve kesici bir alet ile yaşanan intihar vakaları.
Bu vakaları çoğaltmak mümkün.
İntiharların birçok gerekçesini gözden geçirirken, insanlar kendilerini öldürüyorlarsa, dışarıda ya da içeride (vücutlarında ve zihinlerinde) meydana gelmiş bir olay ya da durum sonucudur. Bunu kesinlikle aklımızdan çıkarmamız gereken önemli bir durumdur.
İntihar vakalarında toplumsal olayların ve bireyin bu toplumsal olaylar karşısında ruhsal dünyasına yansımasını da katmak gerek.
Birey beden ve ruhtan oluşan bir varlık olduğundan, bireyin yaşadığı toplumsal ve bireysel süreçteki ruhsal dünyasındaki çalkantıları tespit etmek hemen hemen imkânsızdır. O yüzden intiharların sebeplerini belli bir kategori içerisinde açıklamak imkânsız bir hâl aldığını söyleyebiliriz.
Birey yaşadığı iç ve dış etkenler sonucu iç dünyasında intihara karar vermişse, bunu tespit etmek ve önlemini almak zor bir durumdur. Birey kendi iç dünyasında intihar olayını olgunlaştırdığını belirtmek isterim. İntihar eden bir birey ani bir şekilde intihara kalkışmaz; dış etkilerden ve iç dünyasında yaşadığı etkiler sonucu intihara karar verir, zaman içerisinde gerçekleştirmek için anını bekler. Bunu şu şekilde ifade etmek isterim: Ağzına kadar dolu olan bir bardağa bir damla suyun eklenmesi sonucu taşması gibi.
İntihar vakalarına bakıldığında, 14 yaşından 60 yaşına kadar hemen hemen her yaştan, her meslekten, her cinsiyetten bireyi görmek mümkün olsa da, özellikle 18 ve 30 yaşları arasında daha yoğun bir şekilde görünmektedir.
İntihar vakalarında görülen bireylerin durumlarına şöyle bir bakalım:
- Psikopatik durumları olanlar
- Ruhsal sorunlar yaşayanlar
- Ailesinde daha önce intihar vakaları olanlar
- Mevsim geçişlerindeki yaşanan ruhsal değişimler
- Hayata karamsar bakış açısına sahip olanlar
- Hayattan hiçbir beklentisi olmayanlar
- İçine kapanık bireyler
- Ebeveynlerin baskıları
- Akran zorbalığı
- Madde bağımlılığı
- Alkol bağımlılığı
- Bir düşünce ve ideolojinin aşırı bir şekilde inananlar
- Sevgisiz büyüyenler
- Ekonomik krizden ağır bir şekilde etkilenen bireyler
- Medya (görsel, yazılı, internet paylaşımları) paylaşımı
- Ağır sorumluluk altında olanlar
- Bireylere uygulanan mobil uygulamaları.
Yukarıda ifade ettiğimiz nedenlere baktığımızda, ifade edemediğimiz hâlen nedenler olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca intihar nedenlerinin neredeyse sonsuz olduğunu söyleyebiliriz.
“İntihar bir cinayet midir?” sorusu da toplumda hep tartışılagelmiştir. Bir birey, kendi hayatı bile olsa onu sonlandırma hakkına sahip değildir. Yaşam hakkı kutsal ve dokunulmazdır. O zaman şunu ifade edebiliriz: İntihar bir cinayettir.
“İntiharlar engellenebilir mi?” Çok nadir de olsa bazı olaylarda bunu engellenme durumu olabiliyor. İntihara neden olan şartları ortadan kaldırdığınızda o kişiyi de ondan vazgeçirebilirsiniz. Aşık olduğu kızın veya oğlanın kendisine verilmemesi sebebiyle intihara kalkışabilecek kişiye sevdiğini vererek, intihar vakasını önleyebilirsiniz.
Yazımı şu ifade ile bitirmek isterim: İntihar, bir süreç içerisinde gerçekleşen, etkileri sonsuz diyebileceğimiz bir durumdur. Hayattan bir beklentisi olmayan insanların intihar vakasını gerçekleştirmesinde en büyük sebeplerden biridir.
Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle…