Aslında o da biliyordu onun için en uygun iş olduğunu, hatta başka bir yerde yapamayacağını. Sevdiği halde sürekli istediğinin olmasına odaklandığı için nasiplerinin tadını çıkaramıyordu. Saate bakıyor, işinin çokluğundan yakınıyor, yetişmeyeceğinin telaşıyla ortalığı birbirine katıyordu. Programını yapıp işe başladığında en ufak pürüz istemiyor, öfkeden delirecek gibi oluyordu. Tıpkı düdüklü tencere gibiydi içi; sürekli ısınıyor, sürekli sıkışıyordu. Oysa derin bir nefes alsa, sakin sakin hareket etse işleri kolaylıkla bitecekti. Görmezsen nimetlerini, bir zaman gelir görünmez hale gelir nimetlerin. Sızlanmak en küçük kibirdir. İçinde kendine layık görmemen yatar. Uflaya puflaya ömür doldurup ellerinde avuçlarında hiçbir şey kalmayanlarla dolu mezarlıklar.
Hiç bitmeyen isteklerimiz, hayata tutunma, şekil verme, savaşma, boğuşma, yürüyüp koşma sebeplerimizdir. Tasnif edilmemiş istekler zaman çarkında parçalanır. İnsan öncelikleriyle çizer yaşam çizgisini. Önceliklerini tespit edemeyenlerin erişkinlikleri şüphe altındadır. Ruhunu, bedenini, gönlünü, yüreğini, heves ve tiksintilerini belirledikten sonra isteklerini görür, önceliklendirir, sıraladıklarınca harekete geçer. Gönülle sıralayanlar vardır, akılla sıralayanlar olduğu gibi. Seçme sebepleri değişse bile genellikle kişi kendini bulana kadar etrafındakilerin seçtiklerini kopyalayarak devam eder. Genellikle orta yaşları bulur bizim insanımızda bireysel isteklere ulaşmak. Saç modeli, giyim tarzı, ev, araba, eş seçimine kadar sürekli etrafındakilerden örneklenir. Kendi öz fikri, benliğine uygun kişiselleşmiş istekleri henüz olgunlaşmamıştır. Ayıp denilenden önce uzak durup sonra göstermeden yapmanın yollarını bulur. Günahtan önce kaçar sonra saklı yapar. Ta ki bir gün pişman olup “Bunu ben neden yaptım? Aslında hiç istemiyordum. Sahi, ben neyi istiyorum?” dediğinde milat başlar. İşte neyi nasıl istediğini bilen insan için hayat yeniden başlar ve ne yorar ne de üzer onu. Hesapları yapar, programını oluşturur ve başlar hedefine yürümeye. İşte tam bu arada etrafındakilerden “Sen çok değiştin,” de sık sık duyar.
İsteklerimiz içimizde rüzgar estirecek seviyede ise huzurlu bir şekilde gereğini tespite yöneltir. Biraz daha yoğun ve “Yapacağım, alacağım, satacağım” gibi bir sertlik barındırıyorsa gayret sebebidir. “Olmazsa olmaz, ölümüne yapacağım,” deniliyorsa hırstır. İnsanı yorar, mahveder. Tarih, istekleri için harekete geçen insanlarla doludur. Ve tarih, sadece istekleri uğruna canını ortaya koymuşlarla şekillenip yol bulmuştur. Tüm bilim insanları, savaşçılar, sanatçılar, liderler isteklerine zaman harcamış, ömür vermiş kimselerdir.
Okullar bunu belirlerken yardım etmeli, anne babalar kendini bulmada çocuklara ışık tutmalı, tarihe şanlı harflerle geçmiş büyüklerimiz ilham vermelidir. Seni senden uzaklaşmadan besleyen, tat ve can verenler nedir? Hangisi besliyor, hangisi yormuyor bulmak için kolaylık sağlanmalıdır. Etrafta çok fazla uyaran ve yol bozan var. Kendini bulmanın önünde duvarlar örülüyor. Teknik olarak birçok imkan mümkün olduğu halde hala çaresiz kalmış insanlar var. Hastalık veya organ kaybı biraz yorar elbet, ancak huzuru engelleyen refahı yok eden birçok kural ve uygulama var. Atadan görme devam edilen nice yanlış tavır ve tutum var, bunları aşıp ahenkle yaşanacak bir dünya düzeni kurmak bu kadar zor olmamalı.
Hayata ve ölüme ve sonrasında yeniden dirilmeye ve hesap verip hak ettiğini görmeye inanan insanlar arasında yaşanan bunca zulüm ve haksızlık aslında kimsenin boş olmadığını gösteriyor. Demek ki herkes içini ayıklamış, bulmuş; tarafını inceleyip seçmiş. İyilerden veya kötülerden olmaktan başka bir yer olmadığını görmüş ve bile isteye yapıyor ne yapıyorsa veya yapmıyorsa. “Ondan haberim yoktu, bunu bilmiyordum” da kimseyi kurtarmayacak. Canın istediğinde dağları düze çeviriyorsan, canı isteyenler olacağını da bilirsin. Yönünü güneşe çevirip gölgene tecrübelerini yığdığın sürece yorulmazsın. Güneşe arkanı dönüp hatalarını tekrar ederek başka sonuca ulaşamazsın.
İnsan, hızla akan ömür nehrinde dalgalanan, kıvrımlanan bir ipek mendil gibidir. Heveslerine yön vermediği sürece hevesleri ona yön verir. Korkularıyla baş etmedikçe karanlığından çıkamaz. Başkalarının istekleriyle beslendikçe özünü ve keyiflerini bulamaz. John Ronald Reuel Tolkien çevresindeki insanların ona dayattıklarına uyum sağlasa, içindekileri kimseye aktaramazdı. Louis Pasteur isteğine kilitlenmiş olmasa, dünyanın başını ağrıtan bir hastalığa şifayı bulamazdı. Thomas Alva Edison isteğine o kadar şans vermese, elektrikten ışığa geçemezdi. Dünya, içindekilere bol bol yetecek nimetlerle donatılmış. Keyifle izleyip, titizlikle gözlendikten sonra yaratılış gayesini bulmak çok da zor değil.
Hayatın anlamını bulmayı çok isteyen, ona farklı bakış açılarıyla gelip muradını bulan insanları dikkatlice araştırıp bakmak lazım. Onları isteklerine kilitleyen sır neydi? Pes etmeden tekrar tekrar bağlayan etki neydi? Hayatına anlam katamamış insanların, önlerine uzatılan yapay isteklere doğru sürüklenmesi, sebepsiz hırslar, gereksiz koşuşturmacalarla ömür tüketmeleri de ayrı bir hezeyan. Kendinle baş başa kalma zamanları çalınıyor insanların. Gereksiz bir yoğunlukla sürekli meşgul ediliyor zihinlerimiz, ta ki neyi istediğini bulmasına fırsat verilmiyor. Düzenli olarak dürtüsel hareket etmeye alıştırılmış zihinlerimiz. “Dur, bir dinle,” de bile panik oluyorlar.
Günde yirmi dakikalık kapanmalarla, sadece kendini dinleyebildiğin molalar da bile kendini bulma yolculuğun başlar. Kimse kimsenin bu en masum hakkına göz dikmemeli, el koymamalıdır. Sınırları ihlal edenlere fırsat vermeden özümüzle selamlaşıp ebedi alemin kazancı için isteklerimizi sıralamak muradıyla, gazamız mübarek olsun…